Sadece hafta sonu yazabiliyorum. İnternete girememek artık bir ızdırap gibi gelmiyor. Telefonsuz olmak şimdilik psikolojik bir sorun yaratmıyor. Nöbetlere son hız devam ediyorum. Günde en az bir kez iki saatlik nöbetimi tutuyorum. Gece tutulan nöbetlerde iki kişi bulunuyor. Gece nöbetlerinde iyi birine rastlarsam muhabbet ede ede geçiyor zaman ama muhabbet edecek insan olmayınca zor geçiyor.
Bu hafta atışlara gittik. Önce yatakhanenin altında bulunan cephanelikten silah aldık. Silahlar üzerimize zimmetlendikten sonra eğitime gittik. Silahlı yanaşık düzen hareketleri falan gösterdiler. Öğleden sonra gideceğimiz atışlarla ilgili bilgi verdiler. Tekrar yatakhanenin olduğu yere geldik. Komutan cephanelikten mat ve hedef tahtaları getirtip ilk denemeleri orada yaptık. Tabi kurşun olmadan. Birkaç kere deneme yaptıktan sonra birkaç kere ara verdik ve sonunda yemeğe geçtik. Yemekten hemen sonra bir içtima yapıldı ve poligona gitmek için araçlara bindik. Poligon alanı epey bir uzaktaydı, nereye geldiğimizden pek de haberim yok gibiydi. Tek farkedebildiğim şey, dağa doğru çıkıyor olmamızdı. Araç sonunda bir yerde durdu. Sol tarafımızda yan yana rakamların sıralandığı, düz bir arazi vardı. Diğerlerinden sonra geldiğimiz için amelelik işler çoktan yapılmıştı. Komutan listedeki sıraya göre bizi sıraya geçirdi. İkinci grupta ve yedinci numaradaydım. Biraz tedirgindim açıkçası, çünkü poligona gelmeden önce silahın atması, geriye sıçraması gibi şeylerden bahsediyorlardı. İlk grup yerine geçti ve atışa hazırlandı. Komutan teker teker emirleri verdi. En son atış serbest komutunu verdi ve sıkmaya başladılar. İlk başlarda biraz korktum, ne yalan söyleyeyim. Ne kadar yüksek ses çıkacağını bilmediğimden dolayı. Ama sonraki atışlarda alıştım. 25 metrede ilk önce 3 atış yaptırdılar. Daha sonra hedef tahtalarının yanına götürüp beklettirdiler. Komutan tek tek kağıtta (atış tahtasındaki kağıt) nereye ateş ettiklerine baktı. Ayarlama yaptırdıktan sonra tekrar atış yaptırdı. Birinci grubun atışlarından sonra sıra benim olduğum gruba geldi. Yerlerimizi aldık. Şarjörler verildi. Atış emri verildikten sonra solumdaki arkadaş ilk atışını yaptı. O anda sanki yüz metre ileride ses bombası patlamış gibi kulağıma tiz bir ses geldi. Şarjörü tam takamadığımdan ilk atışı yapamadım. Komutan geldi kontrol etti. Hedefime baktım, derin bir nefes aldım. Biraz daha bekledim ve yavaşça tetik düşürdüm. Birden bir ses duydum. PAT! İlk atışımı yapmıştım. Öyle beklediğim gibi zor değildi. İkinci ve üçüncü atışımı da yaptıktan sonra komutanın emriyle hedef tahtalarının yanına geldik. Mermiler kağıdın üzerinde alakasız noktalara gitmişti. Bu, silahın ayarının düzgün olmadığını gösteriyordu. Komutan geldi ve ayarı yaptı. Daha sonra tekrar geçip üç el daha ateş ettik. Tekrar kağıtların başına geçip atış noktalarımıza baktık. Bu kez düz bir sırada gitmişti. Silahlarımızı alıp en arkaya geçtik. Üçüncü grup da atışını yaptıktan sonra bu kez 200 metreye atış yapmak için yerlerimizi aldık. Yere yattığımda komutana iyi bir atış yapabilmek için sol elimizin silahın neresinde olması gerektiğini sordum. Sarjörü kum torbasına yaslamamı önerdi. Yaslayıp bir de öyle ateş ettim. Bu kez atışlarım daha düzgün gitti, 200 metre olmasına rağmen. Zaten hedefi tutturmak zordu o mesafeden. En son 50 metrede atış yaptık. Normalde gece atmamız gerekirken gündüz yaptık bu atışı. Altı atışı 25 metre için, 3 atışı 200 metre için, 2 atışı da 50 metre için yaptık. En sonda etraftaki mermileri topladık ve araçlara bindik. Kaçta kaç yaptığımızı komutan söylemedi. Zaten formalite icabı olduğunu, gece yapılması gereken atışların gündüz yapılmasından anlamıştık. Araçlara bindikten sonra yatakhane bölgesine gittik. Silahlarımızı verdik ve dağıldık.
Atışları yaptıktan sonra bize 2 nolu nizamiyenin de nöbetini vermeye başladılar. Normalde sadece 1 nolu nizamiyelerde silahsız nöbet tutuyorduk ki bu da bizden öncekilerin bizden daha fazla nöbet tutmalarını gerektiriyordu. Atış yaptıktan sonra artık biz de ikinci nizamiyede nöbet tutabilirdik. Atıştan geldikten sonra zaten kıdemlilerin yüzü gülüyordu daha az nöbet tutacaklarından dolayı. O gün nöbetlerimiz önceki gibi oldu ama sonraki gün değişti. Gündüz çalıştığım için sadece gece nöbeti aldım. Bir kaç arkadaşa ikişer nöbet gelmiş, görevlerinden dolayı. Bu hafta nöbet açısından kolay geçti diyebilirim. Aslında benim için tek sıkıntı şu çelik yelek olayı. Çelik yelek 7, silah 4.25, kompozit başlık 1 kilogram olunca kafadan 10 kiloyu iki saat boyunca taşımak zorunda kalıyorsun. Bu da büyük bir sıkıntı. Gerçi sadece iki nolu nizamiyede giyilen çelik yeleği nöbetçiler çıkarıyorlarmış ve komutanlar da bir şey demiyormuş. Eğer bana da gelirse iki nolu nizamiye nöbeti, ben de çıkaracam. Silah taşırken bile sırtım ağrıyor zaten. Üstüne bir de çelik yeleği giyemem.
Koğuştaki arkadaşlarla aram daha iyi olmaya başladı. Önceden pek tanımadığım insanlarla bile aram iyi şu aralar. Şu aralar iyiyim işte. Ramazan bayramı yavaş yavaş yaklaşıyor. Bölükten yaklaşık 25 kişi ayrılacak, onların işleri de bize düşecek. Zor günler bizi bekliyor gibi. Bayramdan sekiz gün önce yanında çalıştığım asteğmen de gidecek ve o on günlük zaman zarfında bütün iş bana binecek. Gelen evrak işlerini benim halletmem gerekecek. Bakalım üstesinden kalkabilecek miyim.
Kitap okumayı sürdürüyorum. Geçen hafta çarşıdan Fransızca dilbilgisi kitabı ve sözlük almıştım o kadar para verip. Bu hafta yavaştan çalışmaya başladım. Bu Fransızca’nın peşini bırakmayacağım (inşallah!). Zaman buldukça çalışmaya çalışıyorum.
Şu aralar diğer kısa dönem arkadaşlarla pek görüşemiyorum, zaman bulamadığım için. Bazen de izin alamadığım için gidemiyorum. Her iki saatte bir içtima alıyor gibiler. Bazı komutanlar altıdan sonraki vakitlerde kafasına göre bir saat verip o zaman içtima alıyorlar. Eğer dışarıdaysan ve o arada içtimanın olduğunu bilmiyorsan tutanak yediğinin farkında olmuyorsun. Bir keresinde az kalsın tutanak yiyordum. İşte sırf bu yüzden beşte işimiz bitse bile yatakhanenin etrafında oluyoruz, içtimayı geç alsalar bile.
Dün, bölüktekilerin yarısı çarşıya çıktığı için hazır kıtaya biz kaldık. Hazır kıta, AMK’nın (Acil Müdahale Komutası) bir olaya müdahaleye gittiği zaman yerine geçen bir grup. Adı üstünde, hazır olması gerekiyor. Bu grupta olanların kıyafetlerini giymiş, silahlarını almış kantinde hazır bir halde bulunması gerekiyor. Ben de hazır kıtada olduğumu bir önceki gün öğrendim. Sabahtan öğlene kadar kantinde oturup televizyon izledik. Saat iki olduğunda nöbete gittim. Geri döndüğümde kimse yoktu. Herkes uyumak için koğuşlara dağılmıştı. Yemek yemediğim için birilerine haber verip merkezi kantine gittim. İki tost yeyip oradaki kısa dönem arkadaşlarımla sohbet ettikten sonra geri döndüm. Yatağıma yatıp aldığım gazeteyi biraz okudum ve bir müddet sonra uyuyakaldım. Uyandıktan sonra botlarımı giyip tekrar aşağıya indim. Bir saat kadar oturduktan sonra yemeğe geçtim. Yediden sonra da hazır kıtalığa devam ettim. Orada boş boşuna oturup televizyon izlemektense kitap okurum dedim ve yukarıya çıkıp romanımı aldım. Uzun bir süre kitabımı okudum ve saat 10:30 gibi bizden bir kişinin çalıştığı gece tostçusuna gittik. Tostumuzu yerken oraya gelen diğer arkadaşlarla sohbet ettik. Çok fazla kalmadan geri döndük ve televizyon izlemeye başladık. Saat 23:30 gibi silahlarımızı silahlığa verip yukarıya koğuşlarımıza dağıldık.
Bu gün için anlatabileceklerim bu kadar. Diğer haftadan farklı olan tek şey atışa gitmemiz oldu. Bakalım önümüzdeki hafta ne gibi şeyler beni bekliyor.