Bugün için Erasmus olayını bir kenara koydum. Erasmus’ta neler kaldı? Birincisi pasaport işlemleri, ikincisi banka hesabı ile hibe olayı, üçüncüsü de vize durumu. sonra da zaten uçak bileti almam gerekecek. Ne kadar erken halledersem o kadar avantajlı olacağım. Yarın Bremen’deki konferans için hocamın yanına gideceğim. Bana orada ihtiyacım olan bilgileri alacağım ve yolculuk ile ilgili sorularımı soracağım.
Sabah erkenden kalkıp kahvaltı yapmam gerekiyor. Fitness’e gitmeden önce en geç 1-1.5 saat önce kahvaltı etmem gerekiyor. 11-12 gibi de fitnessta olacağım. Bu fitness işleri gerçekten aksatıyor. İki günde bir gitmen gerekiyor ve gittiğim günün ertesinde de her yerim ağrır bir şekilde ortalıkta dolaşıyorum, zombi gibi.
Dün gece saat dörde kadar kurstaki kelimeleri ezberlemeye çalıştım. Yaklaşık yüz tane kelime var ve hiç tekrar etmeden sanırım yarısından çoğunu kafama sokmuştum. Öğlen bir kalktım ki (öğrenci hali) puff… Kelimelerin bir tanesi bile akılda kalmamış. Zaten sınav zamanı da hep böyle oluyor. Çalıştıktan sonra okul yoluna çıkmadan önce duş alınca aklımdaki bütün bilgilerin silindiğini farketmiştim, bu da ona benzedi. İngilizce sınavından bahsedeyim. Öğlen 2-3 gibi gittim ve sınava girdim. Konuştuğumuz konular içerisindeki kilit kelimeleri söyleyemediğim için çıldırdım. Normalde konuştuğum şekilde bile konuşamadım. En büyük eksiğimin bir tanesi konu hakkında bilgim olmaması, diğer büyük eksikliğim de spesifik kelimeleri ve bağlaçları kullanamamam oldu. Zaten herkesteki sorun bu. İkinci bir dile başlarsam bu sorunu giderebileceğimi düşünüyorum. Almanca? Rusça? Lehçe? Lehçeyi gitmeden öğrenmem gerektiğini biliyorum. Bu yüzden ilk önce ondan başlayacağım. Zamanım az ve tempoyu yakalamam gerek. Bir yandan Erasmus işlemleri, diğer yandan İngilizce sınavı, fitness derken haftam tamamen doluyor zaten. Halbuki ben, bol bol kitap okuyabileceğim, internette nelerin olup bittiğini takip edebileceğim, fotoğrafçılık ile uğraşabileceğim, ekstradan bir program öğrenebileceğim bir yaz istiyordum. Peki ne oldu? Organizasyon şirketinde üç hafta çalıştım, yaz okuluna gittim, proje hazırladım, fitness’a yazıldım ve boş zaman harcadım. Belki de hala harcıyorum.
Boş zaman harcamak istemiyorum. Çalışmak istiyorum, öğrenmek istiyorum. İster gönüllü bir işte olsun, ister paralı bir işte. Bilgi kazanırken aynı zamanda arkadaş da kazanmak istiyorum. Arkadaşlarım olmadan bir hiçim.
Adana’da olmasını istediğim bir olay var. Sosyal Medya’nın gücünü kullanarak işletmelerin daha aktif olmasını istiyorum. Türkiye’nin durumu ortada, kriz her kapıda. Fakat şöyle bir durum var. İnsanlar artık evlerinden çıkmıyorlar, daha doğrusu çıkamıyorlar. Nedeni iş koşulları. Herkes geç saate kadar çalışıyor. Dolayısıyla iş karmaşasından uzaklaşmak için insan dışarıda gezmek yerine evinde eşiyle çocuğuyla vakit geçirmek istiyor. Peki bunun Sosyal Medya ve işletmelerle ne ilgisi var? Çalışan kişi, evine geldiği zaman yemek yemek gibi temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra direkt internetin başına geçiyor. Bilgisayarın karşısında hem internette olup bitenleri öğreniyor, o arada da ailesiyle sohbet ediyor (Multitasking). Sosyal Medya bu anda devreye giriyor. Kişi, internette dolaşırken Twitter’daki bir iletide gördüğü indirim çok cazip geliyor ve ertesi gün o indirimden yararlanıyor. Bundan yaklaşık 10 yıl önce insanlar sokaklarda dolaştığından, vitrinlerde yazan kocaman indirimlerin görülmemesi imkansızdı. Şuan ise durum tam tersi. Kimse yorgunluktan dışarı çıkamıyor ki! Ne varsa internette var. “Gözümle görmeden almam” diyen insanlar bile artık alışveriş sitelerinden sipariş veriyor. Bir işletmecinin yerinde olsam ne yapardım? İlk önce bir Facebook sayfası açar tanıdığım herkesin beğenmesini sağlardım. Daha sonra bu sayfayı Twitter hesabı ile birleştirerek bir taşla iki kuş vururdum. Sadece bunlar mı? Tabi ki değil. Foursquare denen mükemmel bir uygulama var. Foursquare’i kullanarak kendi mekanımı satın alır ve lokasyon bazlı pazarlamaya geçiş yapardım. Düşünsene, sadece bilgisayar sayesinde bin kilometre ötedeki insanlar bile benim indirimimden haberi oluyor. Sadece tek bir tık ile yüz binlerce kişiye seslenebiliyorum. Hani insanlar interneti hergün kullanmıyor olsa hadi neyse, işe yaramıyor diyebilirdik. Durum öyle değil işte. Ben bir Sosyal Medya hayranıyım. Sosyal Medya’nın fotoğraf paylaşma, chat yapma, yazılar yazma olayına hayran değilim. Sosyal Medya’nın hayran olduğum tek özelliği kitleye hitap edip kolaylıkla pazarlama yapabilmesi. Bunun ile ilgili daha fazla şeyler yazmayı istiyorum.
Sanırım bugün için bu kadarı yeter. Uyku vaktimi erkene çektim. Artık geceleri dörtlere kadar zaman harcamak yok.