Açılan Kategori

2019

Haziran

22 Haziran 2019

Günlerden cumartesi, sabah saat on buçuk gibi kalktım ve yine bilgisayar başına geçtim. Ne var şunda bilmiyorum ama kendimi saatlerce karşısında buluyorum. Hiç hoşuma da gitmiyor açıkçası. Bir yaz günü, yapılacak çok şey var aslında, hem de cumartesi günü. Bütün bir hafta şu iki günü bekle ama hiçbir şey yapma… Çok acınası cidden. Çok salağım cidden. Vakit öylesine hızlı geçiyor ki, aslında yaşamam gerektiğini, daha erken kalkıp bir şeyler yapmam gerektiğini bilmiyorum. Sürükleniyorum ve akışa karşı bir direnişim yok. Hiçbir şey yapmamak üzere sessiz modda takılıyorum. Öğleden sonra temizlik yaptım, bir arkadaş vardı, Antalya’dan gelecekti, hem onunla buluşacaktık grup olarak, hem de doğum günü olan bir arkadaşın doğum gününü kutlayacaktık. O kadar zaman kaybettim ki evde, ne yemek yedim, ne de zamanında onların yanına gidebildim. Aralarından bir tanesinin evinde, bana yakın olanın evine, bir arkadaşla birlikte metrobüs durağında buluşup gittik. Muhabbet güzeldi, eğlendik. Sonrasında dışarıya bir klübe gittik. İlk önce neredeyse kimse yoktu ama saat iki gibi dolmaya başladı. Sonrasında da zaten adım atacak yer kalmadı. Saat dört gibi oradan çıktık. Arabası olan bir çift beni evime kadar bıraktılar sağolsunlar. Eve varır varmaz pantolonumu çıkarıp yattım. Lenslerimi bile çıkaramadan uyumuşum.

Haziran

9 Haziran 2019

Çok sıkılıyorum, o kadar çok sıkılıyorum ki, içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Yarın iş başı yapıyoruz ama iş yok, bu durum ne zamana kadar devam edecek bilmiyorum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. İçimden bazen istifa edip başka bir işe girmek geliyor ama sil baştan tekrar bir şeyler için de koşturmak istemiyorum. Hayat çok monoton ilerliyor. Zevk veren neredeyse pek bir şey yok şu aralar. Bu yüzden de tek yaptığım spora gitmek, umarım istediğimi alırım. Zaman çok çabuk ilerliyor, lanet olsun… Önceden yapmam gerekenler diye bir listem oluyordu, son birkaç aydır ne yapmam gerektiğini bile bilmiyorum artık. Kendimi öylesine bırakmışım ki akışa, ne oluyor, ne olacak hiçbir fikrim yok.

Yalnız hissediyorum. Kendimi bırakmamın bir diğer nedeni de bu. Hiçkimse neden böyle yapıyorsun demiyor, neden bir şeyler yapmıyorsun da demiyor.

Mayıs

25 Mayıs 2019

Bugün kızın biri gevşek gevşek İngilizce konuşuyordu Nişantaşı’ndaki Rumeli Caddesi’nde. Dönüp baktım bir saniye için. Kafamı çevirdikten sonra içlerinden biri hakkımda İngilizce bir şeyler söyledi. Dönüp tekrar baktım ve ben de İngilizce şeyler söylemeye başladım. Neye uğradığını şaşırdı ikisi. Sonra da karşı kaldırıma geçtiler. Sanıyorlar ki toplumda sadece kendileri İngilizce biliyor. Kendini bilmez, tarzları varmış gibi takılıp da yüksekten bakan tipler var ya, onlar gibilerdi…

Mart

16 Mart 2019

Bu sabah saat yine sabah sekize doğru yola çıktım. Ofiste toplantı vardı ve bir hafta öncesinden belliydi. Sabah alarmım bir nedenden dolayı çalmadı, nedenini de anlayamadım. Eğer duyamamışsam durum kritik, muhtemelen her zaman olduğu gibi çaldı ve defalarca reddettim. Sekize yirmi kala hemen kahvemi yapıp termosuma koydum. Uzun zamandan sonra ilk defa duş almadan dışarı çıktım ve kendimi çok pis hissettim. Muhtemelen bir daha yapmayacağım. Apartmanın kapısından çıktığımda saat sekizi geçiyordu. Hızlı adımlarla metro durağına gittim. Metro – Marmaray – metro yaptıktan sonra ofise vardım. Bu kez erken gelmiştim, normalde füniküler – motor – otobüs yaptığımda kafadan yirmi dakika gecikiyorum. Metro ile gittiğimde de yerin altından gittiği için insanı bunaltıyor. Çareyi sabahları erken çıkıyorsam motor turu, geç çıkıyorsam Marmaray turu yapmakta buldum. İdeali bu. İnsan İstanbul’da yaşayınca ulaşımın optimizasyonunu yapmak zorunda kalıyor. Ofise gittiğimde daha erkendi ama ben hariç herkes oradaydı. Çay, kahvaltı falan derken zaten saati on yaptık. Toplantı kısmını anlatmayacağım, özel bilgi, lol. Öğlene doğru Özgü adında dört yaşında bir misafirimiz vardı. Annesi lobide otururken biz de projeksiyondan yansıyan ışıkla tahtada hayvanlar yaptık. Daha sonra ekipten bir arkadaşla tahtada zürafa, yılan, tavşan çizdiler. Aklıma çocuğum olsaydı, nasıl olurdu gibisinden sorular geldi. Çok ilginç bir duygu olmalı. Son aldığımız projeyle ilgili bir şeyler konuştuktan sonra dağıldık. Saat üç gibi yoldaydım. Hava güzel olmasına ve dönüş yolu olmasına rağmen motora ya da feribota binmek istemedim. Şişhane metrodan indikten sonra İsviçreli bir arkadaşımla, Galatasaray Lisesi’nin önünde buluştuk. Kitapçıdan çok eski olan bir kitabını, daha doğrusu ansiklopedisini, ciltletilmesini istemişti. Onu aldı, sonrasında kahve içmeye gittik. Ben içmedim, başka bir arkadaşla buluşmam gerekiyordu. Tam kahveciden çıkarken arkadaşım mesaj attı. Daha yeni uyanmıştı, eve gider gitmez onu aradım. Yaklaşık yarım saat kadar görüntülü konuştuk. Etrafı topla, çamaşırları yıka falan derken saat altı oldu. Diğer arkadaşı unutmuştum bile. Neyse, zaten mesaj atarım falan demiştim, o da bana mesaj atmadığına göre bir sorun yok. Akşam için beyaz noktalı, sevdiğim siyah gömleğimi giydim. Akşam yemeği yemek için Helvetia’ya gittim. Yemeğimi yedim, kahve ve bilgisayarda bir şeylere bakabilmek için EspressoLab’a geldim. Şu an da bu yazıyı orada yazıyorum. Saat on bir yönünde bir masa var ve resmen işgal etmişler. Sağ tarafımda da iki kız var, sanırım avukatlar, ellerinde kağıt kalem, savcılardan bahsediyorlar. Sanırım davaları çalışıyorlar. Sol tarafım da başı kapalı bacılarım var. Onlar da kınadan bahsediyorlar. Ne kadar boş insanlar ya, yani konuşabileceği tek konu kına, başka bir ortak noktaları yokmuş gibi. Ulan zaten kına yaparak saçmalamışsın, bir de gelmiş bahşediyor. Şu an da ARGE’den bahsediyorlar. Alla alla, ARGE mi? Hahaha, kucağa komik geliyor. Saat iki yönünde de iki yabancı sarışın var. Sanırım çiftler. Onlar da benim gibi Macbook’larını çıkarıp bir şeylere bakıyorlar. Eminim aynı dili konuşmuyorlar çünkü İngilizce konuşuyorlar, çat pat. Neyse onlar da ayrıldı şimdi. Etrafta bir tane barmen dolaşıyor, boşları topluyor. Ben de şimdi arkadaşımı bekliyorum. Şu masadan biri çıksa da ben de hemen kapsam yeri diyecem ama arkadaş geliyor olum, nereye gidiyorsun? Buradan sonra arkadaşlara mesaj atacağım. Bugün benden bu kadar. Yarın gün biraz daha iyi olacak gibi. Hava bugün güneşliydi, yarın da güneşli olacak. Umarım güzel bir gün olur.

Mart

4 Mart 2019

Günler çok çabuk gelip geçiyor. Bu haftasonu 3 hafta önce buluşmamız gereken fakat hava muhalefeti ve Viyana’dan gelen arkadaşımla buluşmak zorunda olduğumdan dolayı daha bu hafta buluştum. Saat iki gibi Eminönü’nde buluştuk. Kanada’daki bir arkadaşım için hediye almak istediğimi, bunun için Kapalıçarşı’ya gitmem gerektiğini söylemiştim. Onlar da birlikte gitmeyi kabul ettiler. Tramvaya binip Sultanahmet bölgesine gittik. Oradaki dikilitaşlara baktık ve sonradan Sultanahmet Camii’ne girdik. Ayakkabıları çıkartmak en kötü kısmı. Cami gezeceğimizi bilmiyordum. İçeri girip biraz dolaştıktan sonra dışarı çıkıp Ayasofya’ya gittik. Kendilerinin müze kartı olduğu için ikisi girdi, pek merakım olmadığı için ve giriş kartı alabilmek için uzun sıraya girmek istemediğim için ben dışarıda bekledim, onlar içeriyi biraz gezip geldiler. Yemek yemek için Kapalıçarşı’nın biraz aşağısındaki Virginia Angus’a gitmeye karar verdik. Bu arada da Kapalıçarşı’ya gidip hediye bakalım dedik. Tam içeri girdik, biraz dolaştık, yabancı bir arkadaşım bana mesaj attı. O da oradaymış. Benim de orada olduğumu söyledim, hatta arkadaşlarımın da yanımda olduğunu söyledim. Bir yerde buluştuk ve birlikte yemek yemeye gittik. Lezzetli bir burger yedikten sonra füniküler kullanarak İstiklal Caddesi’ndeki Türk Alman Kafesi’ne gittik. Üst kat dolu olduğu için oradan çıkıp yeni açılan EspressoLab’a geçtik. Kahvelerimizi yabancı olan arkadaşım ısmarladı. Saat sekiz buçuğa kadar konuştuktan sonra ben eve geçtim, onlar da metro ile evlerine, yabancı olan da metro ile Taksim’e geçti. Saat dokuz buçuk gibi de davet edildiğim housewarming partisine katıldım.

Şubat

7 Şubat 2019

Sabah kalkıp işe gittim, saat yedi buçuk civarı İstiklal Caddesi’ndeydim. Yemek yemek için her zaman gittiğim bir restorana gidip mantarlı et sote ve yayla çorbası aldım. Yukarı katta yemeğimi yedikten sonra eve gidip bilgisayarın karşısına geçtim. Saat on civarı karnımda bir ağrı hissetmeye başladım. Geçer dedim ve bilgisayara bakmaya devam ettim. Sonra saat on bir gibi biraz daha ağrımaya başladı ve saat on ikide öyle bir ağrı hissetmeye başladım ki yerimde duramıyordum. Üstümü değiştirip acile gideyim dedim ama sonra nasıl gideyim, taksiye atlayıp gitsem olur ama doktor illaki reçete yazacak ve ben de nöbetçi eczane bulmak için taksiciye yolu tarif edeceğim, bu acıyla çok iş yani. Neyse biraz daha kıvrandıktan sonra kıvama geldim ve yan tarafta kalan arkadaşa mesaj attım. Sağolsun o da beş dakika sonra yanıma geldi. Birlikte taksiye atlayıp Taksim’deki hastanenin aciline gittik. Önümüzde dört kişi vardı ama giren çıkmıyor gibiydi. Ağrım o kadar şiddetliydi ki, yerimde duramıyordum. Oturduğum zaman da dik oturup hamile kadınların bebek doğururkenki nefes alıp vermesi gibi nefesimi alıp veriyordum. Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı sanırım. Sıra bana geldi, doktor ilk başta ne yediğimi sordu. Tam mantar et sote diyecektim ki mantar dedikten sonra “bu benim için yeterli” dedi ve kağıda bir şeyler yazdı. Serum ve bir de kan sayımı yazmış. Kan için yan taraftaki yere geçtik hemen, kan yolu açtı ve kanımı aldıktan sonra biraz ilerideki odaya yönlendirdiler. Gözlem odası gibi bir yer. İnsanlar sedyelerde oturmuş, serumlu bir şekilde bekliyorlardı. Hemşireye reçeteyi verip uygun olan bir sedyeye oturdum. Cidden durumu benden kötü olan yaşlı biri vardı, sanki ölüme yaklaşmış gibiydi, akrabaları yanında bekliyordu. Onun hemen yanındaki sedyeye yattım ve bekledim. Getire getire küçük bir serum getirdiler, ben de büyük bir şey bekliyordum. Umarım bu deterjanlarda olduğu gibi yoğunlaştırılmış bir serumdur dedim, çünkü cidden fazla ağrım vardı ve bir an önce kurtulmak istiyordum. Arkadaşım biraz dışarıda olacağım, iki dakikaya dönerim dedi ama geri gelmedi. Biraz garipsedim açıkçası, ben olsam orada ne olursa olsun beklerdim. Sonuçta hemşirenin serumun ne zaman biteceğini söylediğini duydu. Serum bitti, hemşire bana doktoru görmem gerekdiğini söyledi. Bir yandan damar yolu açılmış kolumu düz tutmaya ve hemşirenin verdiği kağıdı tutmaya çalışırken, diğer taraftan da benim ve arkadaşım ceketini, beresini almaya çalıştım. Neyse dokturun oraya gittim, dışarıda telefona bakıyordu, bir yandan da bir şey içiyordu. Beni görür görmez hızlı adımlarla içeri geldi ve daha orada olacağımı düşündüğünü söyledi. Doktorun yanına gittik ve doktor kanımda bir şey olmadığını, yani mantarın süresinin geçmemiş olduğunu söyledi ve rahatladım. Ama hala bir karın ağrısı hissediyordum. Doktor onun bir yarım saate geçeceğini, bir sorun olmayacağını söyledi ve reçete yazdı. Damar yolumu çıkartırım taksiye bindik ve Taksim Acıbadem Hastanesi’nin oradaki eczaneye gittik. Eczacı kapıyı kapatmış, kapıdaki küçük gözden reçeteyi alıp ilacı veriyor. Taksici de buraların hiç güvenli olmadığını o yüzden eczacının tedbirli olduğunu söyledi. “Ulan ne iğrenç bir şehir, şehrin merkezinde insanlar bunu yapıyorsa” dedim kendi kendime. Eve geçtik ve arkadaşıma çok teşekkür ettim. Gelince de arkadaşımla telefonda konuştum. Çok merak etmiş beni, onunla da biraz konuştuktan sonra uyudum. Ertesi gün için doktor rapor vermişti, o yüzden gece geç saatte yattım biraz. Zaten eve geldiğimizde saat üç buçuktu, ben de dört gibi yattım işte.

Ocak

15 Ocak 2019

Bugün nüfus müdürlüğündeki işlerimi halledebilmek için işe gitmedim. Ondan önceki gün müdürlükten randevu almadan önce patrondan izin aldım. Sabah yedi buçuk gibi kalkıp duşumu aldım ve sekiz yirmi gibi yola çıktım. Halletmem gereken üç iş vardı: yeni kimlik çıkarmak, yeni sürücü belgesi çıkarmak ve ikametgah değiştirmek. İlk iş kimlik kartını çıkartmak oldu, çünkü çok fazla bir şey gerekmiyordu, gayet basit ve kolaydı. Binaya gittiğimde kapıda çok fazla kişinin beklediğini gördüm. Saat tam sekiz otuz değildi, o yüzden bekliyorlardı. Sekiz yirmi dokuzda bile kapıyı açmadılar. Yukarı çıkıp numaramı aldım ve sıramı bekledim. Randevum sekiz otuzdaydı ama beni sekiz kırkta aldılar. Bir dakikayı bile önemseyen insanlar, beni on dakika geç almışlardı. Parmak izimi aldıktan sonra bana geçici bir kimlik belgesi verdi ve halihazırdaki kimliğimi bir kaç yerden deldi. Elime bir kağıt verdi ve yan taraftaki şefe imzalatmamı söyledi. O şef de sürücü belgesine bakan bölümün şefiydi. Biraz bekledim ve sohbetlerini dinledim. Prenses isimli bir tatlıdan bahsediyordu övüne övüne. Ben de sohbete girdim ve bana anlatmaya başladı. İnsanları bilirsin, sevdikleri şeyleri anlatabilecekleri birilerini bulduklarında bütün ilgilerini o kişiye verirler. Oradan çıkıp sağlık raporu almak için Taksim’deki devlet hastanesine gittim. Alt katta bir kadın vardı ve sürücü belgesi yenilemek için sağlık raporu almak istediğimi söyledim. Bana iki yüz liraya mal olacağını, özele gitmemi önerdi. Çok şaşırdım ama haklı olabilirdi. Heyetten sözetmişti, belki de herkesten bu kadar para alıyorlardı. Oradan çıkıp annemi aradım ve kan grubumla ilgili bir iki soru sordum. Sonra da Acıbadem’i aradım. Bana yardımcı olamadılar. Metroya binim Şişli’de indim ve Akatlar’daki aile hekimime gitmek için otobüs bekledim. Hava soğuktu ve otobüs de bir türlü gelmedi. Belki de bir öncekini kaçırmıştım. Yarım saat sonra bir tanesi geldi ve bindim. Tam da aile sağlığı merkezinin önünde indim. Aynı şeyleri tekrar anlattım ve oradaki görevli benim buraya kadar gelmeme gerek olmadığını söyledi. Ben de aile hekimimi nasıl değiştirebileceğimi sordum, internetten yapabileceğimi söyledi ve siteyi gösterdi. Bir hasta adamın yanında yaşlı bir kadın vardı. Devletin bu sistemiyle ilgili bir şey söyledi ve yanındaki adam da araya girip şükretmesini bilin, devlet size sağlık hizmeti veriyor işte şeklinde bir şey söyledi. Belli ki AKP’liydi, pek bulaşmadım ama teyze iyi bulaştı adama. Sesi duyan doktor yanımıza geldi ve benim işimin çok olmadığını anlayınca beni sıradan aldı. İçeri girip bir fotoğrafımı çektikten sonra dışarıdaki formu doldurmam gerektiğini söyledi. Dışarı çıktım ve formu doldurmaya başladım. Formdaki cevapların hepsi neredeyse Hayır’dı. Formu doldurdum ve görevliye verdim, doktor yaşlı kadını içeri almıştı, dışarı çıktıktan sonra benim işaretlediğim formu aldı ve “bu adama mı şimdi sağlık raporu vereceğim” dedi. Şaşırdım. “Son yazana bir bak bakalım” dedi. En son kısımda “iki gözüm de iyi bir şekilde görüyor” yazılmış ve ben yukarıdaki bütün sorulara hayır işaretlediğimden buna da hayır’ı basmışım. Bu soruya herkes düşmüş, ben de düştüm. Normalde her soruyu okurdum ama acelem olduğu için birden işaretledim hepsini. Bu şekilde bir çıkış yapmasına sinirlendim ve düzelttim o kısmı. Görevli adam bana dönüp bunu doktora imzalatmanız gerekiyor dedi. Dışarı çıktım, bi baktım ki doktor dışarıda AKP’li adamla sigara içiyor. Kendi kendime dedim ki “ulan bu adam bana bu adama mı sağlık raporu vereceğim değil miydi?”. Gittim yanına, dedim ki “doktor bey, sigara mı içiyorsunuz? Ben sigara içen bir doktora sağlık raporumu imzalatmam” dedim. Zuhahaha. Ayrıca “o maddenin üstündeki diğer maddeleri okumamış olsaydım Hayır’a işaret koymazdım” dedim. Yanındaki adam “sen sigara içmiyor musun?” dedi. “Şimdiya kadar ağzıma bile almadım” dedim. Neyse, doktor imzaladıktan sonra kızıyla ilgili bir şey sordu bana. Oradan ayrıldım, yarım saat beklediğim otobüse ilk defa bu kadar kısa süre bekledim. Oradan Levent’e geçtim ve metroyla Taksim’e. Koştura koştura nüfus müdürlüğüne geçtim. Görevli polisti, evraklarıma baktı ama yatırmam gereken paranın az olduğunu söyledi. İnternetten, hem de Gelir İdaresi Başkanlığı’nin kendi sitesinden yatırmıştım parayı, kredi kartıyla, nasıl az olabilir? dedim. O da bana PTT’e iki lira daha yatırmam gerektiğini söyledi. Neyse, oradan ayrıldıktan sonra Türk Alman Kafe’sine gittim ve bir Berliner bir de şekerli bir çörek aldım, Dexter’in evine gittim. Çok hastaydı, gece öksürmekten uyuyamamış. Birlikte biraz konuştuktan sonra Avusturya Hastanesi’ne gittik. Doktor domuz gribi olabilir dedi ve bize hemen teste gönderdi. Burnuna bir kulak çöpü gibi bir şey sokup çıkardı laboratuvardaki adam ve dışarıda bekledik. Bu arada ben de Karaköy’deki PTT’e gittim ve parayı yatırdım. Döndüğümde Dex hala orada bekliyordu. Sonucu aldık ve doktorun yanına gittik, doktor da bir sorun yok dedi. Sadece dinlenmesi gerektiğini ve toplu alanlardan uzak durması gerektiğini söyledi. Spora da gidemeyecekti. Oradan çıktıktan sonra Galata’daki eczaneye gittik ve ilaçları aldık. Hemen karşısındaki Migros’a geçtik ve bir şeyler aldık. Eve kadar taşıdım ve sonrasında poşetleri ona verdim. Kendi evime geçip kira kontratının aslını aldım. Nüfus müdürlüğüne gittim tekrardan ve polis memur bu kez işimi tamamladı. Oradan da İstiklal’deki notere gittim. İlk önce ne kadara mal olacağını sordum. Veznedeki abimiz doksan yedi lira olduğunu söyledi. Göze aldım ve işlemi yaptırdım. Koştura koştura yine müdürlüğe gittim. Sıra için numara almaya çalıştım ama daha önceden aldığım için numara vermedi. Ben de o kısmın şefinin yanına gittim. O da beni oradakilerden birine gitmemi söyledi. Hemen karşı masasında oturuyorlardı. Hemen araya girdim, işimi hallettirdim ve eve döndüm. Biraz uzandıktan sonra çok yorgun olduğumu farkettim. Dexter’e yazdım ve bana kustuğunu söyledi. Ona götürmem gereken şeyleri aldım ve hemen yanına gittim.