Açılan Kategori

Ocak

Ocak

30 Ocak 2016

Şuan hayatım uzayın sessizliği kadar sade. Pek bir şey yaptığım söylenemez. Biraz Fransızca çalışıyorum, biraz kitap okuyorum, interneteki yabancı haber sitelerini takip ediyor, yabancı dizi izliyorum. Yavaş yavaş, habersizce günler geçiyor.

Eskiden evde tutamazlardı beni. Hemen hemen her gün dışarıda olurdum. Arkadaşlarla gezer, sohbet ederdim. Şimdi, ne dışarı çıktığım var, ne de arayıp konuştuğum insanlar.

Yaş ilerledikçe her şey daha da hızlı ve kontrolsüz ilerlemeye başlıyor. İnsanlar ayrılıp gidiyor, görüşmek için zaman bile bulamıyorlar hayatın bu saçmalığı yüzünden. Hayat koşulları, bize sadece en yakınımızdakilerle iletişim kurma şansı veriyor. Uzakta kalanlarla sadece Facebook arkadaşı olarak kalıyoruz. Onlarla iletişimimiz Facebook’ta gördüğümüz fotoğraflar kadar.

Yaşlanıyoruz, yaşlanıyoruz, yaşlanıyoruz… Gün geçtikçe birbirimizi daha beter bir psikolojik sorun içine çekiyoruz. Yaptıklarımız birbirimize batmaya, birbirimizi kıskandırmaya, ya da üzmeye başlıyor. İster istemez ağzımızdan çıkan kelimeler bir taş kadar sert ve can yakıcı oluyor.

İnsanın en büyük düşmanı yine insan. Haberlerde gördüğüm kötü haberlerin hepsi, maksimum 80 yıl yaşayabilecek olan bir insanın kafasında kurduğu fantezileri gerçekleştirmek için yaptığı kötü şeylerden ibaret. Tecavüzler, terörizm, öldürücü virüsler…

Bana zengin olmaya çalışmak gerçekten çok ilginç geliyor. İstesem, çok ciddi söylüyorum, ben de zengin olurum. Bütün o engelleri tek tek aşıp zengin olurum. Bunu biliyorum. Çünkü kendime güveniyorum, her şeyi başarabilirim. Bana tek gereken şey, sadece biraz zaman. Fakat ben zengin olmak istemiyorum. Zengin olmak için yapılması gereken tek şey çok çalışmak. Ama ben vaktimi çok çalışarak geçiremem. Dünya’ya bir kere geldim ve sadece mutlu bir hayatım olmasını istiyorum. Zengin olmak istemiyorum. Sadece mutlu olmak istiyorum. Dünya’daki her yere gitmek istemiyorum. Miami’ye gitmek istemiyorum. Paris’e gitmek istemiyorum. Buz hokeyi oynamak istemiyorum. Paraşütle atlamak istemiyorum. Lüks bir otomobilim olsun istemiyorum. Malikanede yaşamak istemiyorum. Tek bir isteğim var. Benim gibi düşünebilen tek bir kişi daha olsun yanımda. Erkek ya da kadın farketmez. Erkek olursa dostum, kadın olursa eşim olur, sorun olmaz. Ama benim, benim gibi düşünen birine ihtiyacım var. Bakışımdan anlayan, birlikte zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacağım biri.

Zaman geçiyor. Her vakit bunun farkında olarak yaşamak, kabuk bağlamış yarayı jiletle kazımak gibi bir şey.

Orada bir yerde bir şeyler var ama kesinlikle farkında değiliz.

Ocak

28 Ocak 2016

Do I really know what I want? I’m so desperate right now. I feel the desperate in every letter of it. What exactly I want? I feel so sorry for the things i couldn’t do. I feel the feeling i do not belong here. Somewhere so away…

Confessions

And i can’t stop thinking one day i will lose a person who is precious for me.
Can’t stop thinking the truth i will never dare to confuse.
I’m sorry for blaming you for everything I just couldn’t do.
And I’ve hurt myself by hurting you.

Ocak

27 Ocak 2016

Today, I felt the feelings when I felt in US. It’s something i can barely explain. I really don’t feel I belong here. It feels i believe in reincarnation. When i landed United States, there was something I’d felt before. It was like “I missed you home, it’s been a while not to see you.”. It felt I was home. Only difference was the language. I can’t get the words on the boards. You know, if the language is not native for you, it’s hard to get it naturally. Of course i could understand what’s written over there but you know, its was not the native language of mine. Anyway… I was so happy to be there. I could live there even there are people behind me, waiting for me to be back, to see again. I felt there was nothing to lose, nobody who waits for you. It was really something different. That’s why i said i can barely explain.

The reason I write today is a movie about Brooklyn. A young lady left her homeland and went to NY in order to live a new life. Met with a good guy, married with him and suddenly her sister died. She went back to Ireland to heal her mother’s pain. Anyway, it reminded me the days I’d been in US.

Sometimes i talk to myself. What if i were born in there, what would be happened? How would my mother and father be?

Ocak

10 Ocak 2016

Son birkaç gündür kendimi garip hissediyorum. Uyku düzenimdeki, daha doğrusu uyku düzensizliğimdeki düzensizlik artmaya devam ediyor. Dün gece saat iki gibi gözlerimi dinlendirmek için yatağa uzanmıştım. Fakat ilginçtir ki, uyuya kalmışım. Sabah saat yedide uyandım. Baktım masa lambam hala yanıyor. O derece uyumuşum. Şuanda da uykum geliyor. Ne yapsam bilmiyorum. Şimdi uyusam gece kesin kalkarım ve gün boyunca etrafta vampir gibi gezerim. Kendime çeki düzen vermem gerek. Aslında bu durum kesinlikle geçici. Çünkü kendimi biliyorum, çalışmaya başladığım zaman düzen kendi kendine oturacak.

Dün akşam YouTube’deki Britain’s Got Talent yarışmasında performans gösteren insanların videolarını izledim. Çok etkileyici gerçekten. İnsanların etraflarından aldığı onca negatif enerjilere rağmen yeteneklerini mükemmel bir şekilde izleyicilere sergiliyor. Aralarında bir tanesi vardı. Kardeşi de kendinden önce performans gösterdi. Onu reddettiklerini duyunca gözleri dolan Calum Scott, sahneye çıktı ve öyle etkileyici bir ses tonuyla söyledi ki şarkıyı. Resmen içime işledi, oradaki yüzlerce insana olduğu gibi. Şarkı Robyn‘in Dancing On My Own‘du. Tabi slow versiyonu.

Şuan Medium’da bir şeyler yazmak isterdim ama şuan uyku bastırıyor. Göz kapaklarımın yer çekimine gösterdiği direnci hissedebiliyorum. Onları biraz rahat bırakayım da düşsünler.

Ocak

5 Ocak 2016

Artık 2016 yazmaya alışmam lazım. Koskoca bir yılı da geride bıraktık. Yılın yarısını askerde geçirdim zaten, ne günlerdi ya, saçma sapan şeyler yüzünden güneşin altında o kadar oturuyorduk. Beş yaş küçük çocukların dediklerine kanıyorduk. Askerlik kesinlikle saçma bir durum. Hiç bir gereği yok. Herkesin yapması gerek falan diyorum ama yok ya, boşver. Biz yaptık, başkası yapmasın.

Bugünleri yine hiçbir şey yapmadan yiyorum. İşsiz olunca yapacak bir şey de olmuyor. Aslında yapmak istediğim ve bana faydası dokunacak bir şey var. Bakalım yürütebilecek miyim.

Fransızca çalışıyorum. Çok fazla olmasa da günde ortalama bir buçuk saat çalışıyorum. Aslında çok az bu saat. Çünkü yaptığım hiçbir iş yok. Günün bütünü ne yaparak geçiyor ben de bilmiyorum. Hani altı saat öyle böyle geçiyor desem, günde on saat de uyuyor olsam, geriye sekiz saat kalıyor. Bu sekiz saat nereye gidiyor bilmiyorum.

Kitap okumam lazım. Hatta bu yazıyı yazdıktan sonra okumam gerekiyor. Çok okumalıyım. Delilercesine okumak istiyorum ama yapamıyorum. Anlamıyorum. Sanırım bilgisayarı hayatımdan çıkarma vakti geldi. Bilgisayara sınırlamalar getirmem gerek.

Günlerim geçiyor. Vaktimi kesinlikle verimli kullanmam gerekiyor. Şuan elimde bir skala olsa faydalı işlere ve zararlı işlere ayırdığım vakti gösterse, ben kesinlikle eksi yedilerde olurdum. Şuan o durumdayım.

Kendime bir plan yapsam iyi olur. Uyamıyorum, uymam gerekiyor. Sıkacak ama yapmak zorundayım çünkü:

Hayat bir yarıştır.
Hızlı koşmazsan, ezilirsin.