Sabah kalkıp işe gittim, saat yedi buçuk civarı İstiklal Caddesi’ndeydim. Yemek yemek için her zaman gittiğim bir restorana gidip mantarlı et sote ve yayla çorbası aldım. Yukarı katta yemeğimi yedikten sonra eve gidip bilgisayarın karşısına geçtim. Saat on civarı karnımda bir ağrı hissetmeye başladım. Geçer dedim ve bilgisayara bakmaya devam ettim. Sonra saat on bir gibi biraz daha ağrımaya başladı ve saat on ikide öyle bir ağrı hissetmeye başladım ki yerimde duramıyordum. Üstümü değiştirip acile gideyim dedim ama sonra nasıl gideyim, taksiye atlayıp gitsem olur ama doktor illaki reçete yazacak ve ben de nöbetçi eczane bulmak için taksiciye yolu tarif edeceğim, bu acıyla çok iş yani. Neyse biraz daha kıvrandıktan sonra kıvama geldim ve yan tarafta kalan arkadaşa mesaj attım. Sağolsun o da beş dakika sonra yanıma geldi. Birlikte taksiye atlayıp Taksim’deki hastanenin aciline gittik. Önümüzde dört kişi vardı ama giren çıkmıyor gibiydi. Ağrım o kadar şiddetliydi ki, yerimde duramıyordum. Oturduğum zaman da dik oturup hamile kadınların bebek doğururkenki nefes alıp vermesi gibi nefesimi alıp veriyordum. Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı sanırım. Sıra bana geldi, doktor ilk başta ne yediğimi sordu. Tam mantar et sote diyecektim ki mantar dedikten sonra “bu benim için yeterli” dedi ve kağıda bir şeyler yazdı. Serum ve bir de kan sayımı yazmış. Kan için yan taraftaki yere geçtik hemen, kan yolu açtı ve kanımı aldıktan sonra biraz ilerideki odaya yönlendirdiler. Gözlem odası gibi bir yer. İnsanlar sedyelerde oturmuş, serumlu bir şekilde bekliyorlardı. Hemşireye reçeteyi verip uygun olan bir sedyeye oturdum. Cidden durumu benden kötü olan yaşlı biri vardı, sanki ölüme yaklaşmış gibiydi, akrabaları yanında bekliyordu. Onun hemen yanındaki sedyeye yattım ve bekledim. Getire getire küçük bir serum getirdiler, ben de büyük bir şey bekliyordum. Umarım bu deterjanlarda olduğu gibi yoğunlaştırılmış bir serumdur dedim, çünkü cidden fazla ağrım vardı ve bir an önce kurtulmak istiyordum. Arkadaşım biraz dışarıda olacağım, iki dakikaya dönerim dedi ama geri gelmedi. Biraz garipsedim açıkçası, ben olsam orada ne olursa olsun beklerdim. Sonuçta hemşirenin serumun ne zaman biteceğini söylediğini duydu. Serum bitti, hemşire bana doktoru görmem gerekdiğini söyledi. Bir yandan damar yolu açılmış kolumu düz tutmaya ve hemşirenin verdiği kağıdı tutmaya çalışırken, diğer taraftan da benim ve arkadaşım ceketini, beresini almaya çalıştım. Neyse dokturun oraya gittim, dışarıda telefona bakıyordu, bir yandan da bir şey içiyordu. Beni görür görmez hızlı adımlarla içeri geldi ve daha orada olacağımı düşündüğünü söyledi. Doktorun yanına gittik ve doktor kanımda bir şey olmadığını, yani mantarın süresinin geçmemiş olduğunu söyledi ve rahatladım. Ama hala bir karın ağrısı hissediyordum. Doktor onun bir yarım saate geçeceğini, bir sorun olmayacağını söyledi ve reçete yazdı. Damar yolumu çıkartırım taksiye bindik ve Taksim Acıbadem Hastanesi’nin oradaki eczaneye gittik. Eczacı kapıyı kapatmış, kapıdaki küçük gözden reçeteyi alıp ilacı veriyor. Taksici de buraların hiç güvenli olmadığını o yüzden eczacının tedbirli olduğunu söyledi. “Ulan ne iğrenç bir şehir, şehrin merkezinde insanlar bunu yapıyorsa” dedim kendi kendime. Eve geçtik ve arkadaşıma çok teşekkür ettim. Gelince de arkadaşımla telefonda konuştum. Çok merak etmiş beni, onunla da biraz konuştuktan sonra uyudum. Ertesi gün için doktor rapor vermişti, o yüzden gece geç saatte yattım biraz. Zaten eve geldiğimizde saat üç buçuktu, ben de dört gibi yattım işte.