Günlerden cumartesi ve güzel bir hava var. Sabah on buçuk gibi uyanıp biraz telefona baktım. Kahvaltı kültürüm öleli çok olduğu için (kahvaltılıklarımız olmasına rağmen) kahvaltı yapmadım ve kahvemi içtim. Bilgisayardan haberlere falan bakim derken zaman epey bir geçmiş. İş yerinden bir arkadaşla konuştum, laf lafı epey bir açtı ve yaklaşık iki buçuk saat telefonda konuştuk. Daha önceden bu kadar uzun hiç kimse ile konuşmamıştım. Konuşmamızdan sonra hemen duş alıp Dexter ile hemen yemeğe gittik. Spora gideceğim için yemeği geç yememem gerekiyordu – ki geç de yedim mecburen. Birer kahve alıp Şişhane’deki füniküler durağının önünde, içimizi ısıtan güneşin altında içtik. Oradan ben spora geçtim, kendi de eve geçti.
Spor salonunda saçma sapan tipler var, yıllardır gidiyorum ama konuştuğum insan sayısı üç ya da dörttür. Kimseyle konuşmadan sporumu yapıp evime gidiyorum – ki sanırım ihtiyacım olan tek şey bu, başka kimseye ihtiyacım yok. Arkadaş edimeme hiç gerek yok, kendime yetiyorum gibi hissediyorum.
Akşamın bir saatı, bu yazıyı yazarken dışarıdan kedi sesi geliyordu. Kapıyı bir açtım ki, bizim Gümüş Hanım karanlığın içinden evin kapısından geçti ve içeri girdi. Şimdi de yemek yiyor.