Açılan Kategori

2024

Temmuz

30 Temmuz 2024

Riga’daki evlere bakarken kendimi çok umutsuz, özellikle de yalnız hissettim. Ailemi, sevdiğim insanları bırakıp başka bir yere gidiyorum. Gittiğim yer çok uzak değil tabi ama yine de bırakıp başka bir yere gidiyorum işte. Evlere baktıktan sonra o kadar yalnız hissettim ki kendimi, o duygu o kadar yoğundu ki ağlamak istedim.

İçimden “Gitmek istemiyorum” dedim.

Temmuz

27 Temmuz 2024

Yeğenlerimle ve ablamlarla Ankara’da çok güzel vakit geçirdik. İki kez Kazan’a gidip kebap yaptık, yeğenlerimle Monopoly gibi bir oyun oynadım, Playstation’da defalarca Mortal Kombat oynadık, birlikte kitap okuduk, AVM’de dolaştık, kahve içmeye gittik… Çok güzel günler geçirdim, şu 6 gün içerisinde. Pazar sabahı çok erken vakitte, 6:50’de trenim İstanbul’a kalkıyor. Gece yatmadan önce İlker Abi sabah kalkacağını söylediği için onunla vedalaşmadık. İpekle vedalaştım, vedalaşırken bana o kadar sıkı sarıldı ki, çok duygulandım içten içe. Bu yazıyı birkaç gün sonra yazıyorum ama hala unutamamışım, aklımdan çıkmamış.

Sevdiğim insanları geride bırakıp hiç bilmediğim yerlere gidiyorum. Umarım her şey hepimiz için iyi olur.

Temmuz

21 Temmuz 2024

Bu akşam Ankara’ya, ablamların yanına gidiyorum. Öğlen valizimi hazırladım, gece 01:00’da otobüs ile gidiyorum. Gün içerisinde neler yaptığımı yazmayacağım. Saat 10 gibi otobüs firmasından aradılar, gece 1’deki araba bozulmuş, onun yerine 12:00 aracı ile gidecekmişim. Tamam dedim, bileti değiştirdiklerine dair mesaj da aldım.

Akşam bizimkiler beni otogara kadar götürdüler. 00:00’da kalkması gereken Ankara otobüsü bir türlü gelmedi. Yaklaşık 30 dakika bekledik, sanırım başka otobüsleri de birleştirmişler, epey insan bekliyordu. Neyse benim otobüs geldi, annemlere sarıldım, onları öptüm ve otobüse bindim. Otobüs şoförü biriyle konuşuyordu, sanırım bir yerden haber bekliyorlardı. Onlardan kalk emri gelmeden kalmayacaktı herhalde. Bizimkiler de hala dışarıda bekliyordu. Onların dışında yakını olan sadece bir kız daha bekliyordu. Beni uzun uzun beklediler, bir yere oturdular, muavinle konuştular, otobüs kalkmaya yakın da ayağa kalkıp bana el salladılar. Sanki çok uzun bir zaman için onları görmeyecektim. Ağlamak istiyordum ama ağlayamazdım, kendimi tuttum. Onlar muhtemelen giderken arabada ağladılar. Belki de evde ağladılar, bilmiyorum.

Keşke yıl boyunca onları daha sık ziyaret etseydim, doyamadım ki…

Temmuz

8 Temmuz 2024

Bugün büyük gün… Gözlerimden lazer ameliyatı olacağım gün. Sabah 9:45’te operasyon olacağı için saat 9 gibi oradaydık. Öncesinde birinci katta biraz bekledik, sonra da üçüncü kata ücret ödemesi için gittik. Beni tekrar birinci kata gönderip testlerin yapılmasını istediler. Sonrasında da tekrar üçüncü kata gönderttiler. Annemle birlikte bekleme odasında oturuyorduk, bizi hemen başka bir yere aldılar. Beni de ameliyat olacağımız diğer odaya aldılar. Bir kadın ayağıma galoş, kafama bone, üzerime de ameliyat önlüğü giydirdi. Sonra bir adam geldi ve gözlüğümü masaya bırakmamı istedi. “Umarım geri geldiğimde almama gerek kalmaz” dedim. Ameliyat odasında beni bir sedye gibi bir şeye uzandırttılar. Dizlerimin yukarıda kalmasını sağlayacak kısım dikkatimi çekmişti. Uzandıktan sonra doktorun gelmesi için biraz bekledik. Beklerken bana “ışığa doğru bakabilirsin, gözlerin ışığa alışmış olur” dediler. İki erkek operatör vardı, etrafta bir şeyler yapıyorlardı. O anda ameliyattan sonraki saatleri düşünüyordum.

Doktor kısa bir süre sonra geldi ve hemen operasyona başladı. İlk önce sağ gözle başlayacağız dediler. Öncesinde gözlerime iki farklı damla damlattılar. Sonrasında doktor bir bantı aldı ve sağ gözümün üst kısmına bastırdı, biraz baskı hissettim orada ve pek hoşuma gitmedi. Bantı taktıktan sonra göz kapaklarımın iyice açılıp hareket etmemesini sağlayacak metal aparatı maşa gibi açıp bıraktı. Gözüm apaçıktı. Sonrasında bir damla daha damlattı sanırım. Elinde plastik bir şey vardı, onu gözüme getirdi ve biraz baskı olacağını söyledi. Benden bu arada devamlı yeşil ışıklı noktaya bakmamı istediler. Ben yeşil ışığa bakmaya çalışıyordum devamlı ama adam bastırdıkça o yeşil noktayı kaybediyordum. Bastırması bittikten sonra uzandığım şeyi 45 derece kadar sol tarafa kaydırdılar. Vakum makinesiymiş, ne yaptığı ile ilgili gram bilgim yoktu ama gözümün içine kadar geldi. O aralarda sadece beyaz bir ışık görüyordum. Biraz gözüme baskı uyguladıktan sonra bu kez aynı yere 45 derece sağ tarafa döndürdüler. Prosedürü bildiğim için doktorun o anda ne yaptığını biliyordum. Vakum makinesi, gözümün ön kısmındaki ince tabakanın kalkması için bir işlem yapmıştı, doktor da o zarı elindeki metal aparat ile kaldırdı. Yeşil olan o ışıklı nokta, zar kaldırıldıktan sonra büyük ve pütürlü bir yuvarlığa dönüşmüştü. Sonrasında benden devamlı yeşil ışığa bakmamı istediler ve 10 saniye kadar süreceğini söylediler. Sonra 5-4-3 diye geriye saydılar ve bitti. O arada lazer gözümün önünü tıraşlıyordu. Yanmasıyla oluşan kokuyu da alabiliyordum. Demek ki insan eti yandığında bu koku geliyor… Doktor o ince tabakayı yerine koyduktan sonra bir damla döktü ve spatulaya benzer plastik bir aparatla güzelce kapanmasını sağladı.

Diğer göz için de aynı şeyi yaptılar. Doktor elindeki plastik şeyle biraz bastırdıktan sonra diğer tarafa aldılar. Vakum makinesi gözüme gelip çıktı ama sanırım yapamadılar. Diğer tarafa tekrar çevirip doktor o plastik şeyle tekrar denedi ve tekrar o vakuma gittim. Bu kez olmuştu. Aynı şeyleri diğer tarafta yine lazerle yaptılar. Sonra da operasyon bitti. Beni kaldırıp şu çenemizi koyup ayna ve ışıkla gözümüze baktıkları test cihazına götürdüler. Doktor muhtemelen iyi kapanıp kapanmadığını kontrol etti. Her şey gayet iyiydi. Oradan gözlerim açık şekilde bekleme odasına gittim. Biraz bekledikten sonra annem geldi ve güneş gözlüğümü verdi. Aşağıya inip eve gittik.

Biraz buğulu görüyordum ama genel olarak net gibiydi. Eve gelirken gözlerimi arabada devamlı kapalı tuttum. Eve geldikten sonra gözlerim hassaslaşmaya başladı. Gözüm kapalı olmasına rağmen göz kapaklarımın içinden geçen ışıktan rahatsız oluyordum. Önce salonu ayarlamaya çalıştık ama salon çok ışık alıyordu. Sonra annemlerin odasına gittik ve annem odayı karartmaya çalıştı. İlk başta yeteri kadar karanlık değildi ama sonrasında bir şekilde kararttı. Hatta şemsiye getirip uzanırken üzerini kapatarak bir çadır gibi yapıp iyice kararttı. İki damla vermişlerdi, ikisini de 5 dakika aralıklarla, ilk gün her saat başında kullanacaktım. İlk damlamı aldıktan sonra direkt uyumak istedim ama bir saat sonra tekrar uyanacaktım. Annemden yanımda durmasını istedim, yalnız olmak istemiyordum çünkü cidden çok rahatsız edici bir durumdu. Annem sağolsun yanıma uzandı, arada gidip başka işler yaptı ama orada olması bile rahatlatıcıydı. Gözlerim öyle rahatsız oluyorlardı ki, hani lens kullandığımızda bazen gözümüze battığında gözü hemen kıpkırmızı yapıyor, anında çıkarıp atmak istiyoruz ya, lensin o şekilde saatlerce gözümüzde kaldığını ve çıkaramadığımızı düşün. O derece rahatsız edici bir şekilde uzanmış zamanın geçmesini bekliyordum. Gözlerimden devamlı yaş geliyordu ve peçeteyle dikkatlice silmeye çalışıyordum. Gözlerime dokunmamam, ovalamamam için annemin güneş gözlüğünü kullanıyordum.

Önceleri o ilk 4-5 saat geçmedi ama sonrasında gözlerim daha iyi olmuştu. Yavaş yavaş açabiliyordum, o kaşıntı yoktu. 5 saatten sonra gözlerimi açıp etrafta dolaşabiliyordum. Işık artık rahatsız etmiyordu. Salona gidip televizyon bile izledim, o derece gözlerim normaldi. Birkaç kişiye mesaj bile atabildim. İlginç bir deneyimdi.

Temmuz

3 Temmuz 2024

Dün akşam uçakla Adana’ya geldim. Ertesi gün, yani bugün de hemen ilk iş Sevgi Göz Hastanesi’ne gitmek oldu. Öncesinde genel bir tetkik yapıldı. Sonrasında bir fiyat verdiler. Normal fiyatı 35.000₺, nakitte 32.000₺’ye indirim yapıldı. Fiyat gayet uygundu, hemen birinci kata gidip daha geniş çapta testler yapıldı ve doktorun yanına gittim. Öncesinde bir damla damlattılar ve o damla ile göz bebeğini büyüttüler. Biraz dışarıda bekledikten sonra doktorun yanına gittim ve pazartesi sabahı için operasyon randevusu verdi. Oradan çıkıp bu kez devlet hastanesine gittik. Dahiliyeden randevum vardı, genel kan sayımında herhangi bir şey varsa onu görecektim. Biraz bekledikten sonra ertesi gün kan örneği vermek için hastaneye gelmem gerektiğini söyledi doktor.

Vücudumdaki benleri aldırmak istiyordum. Cildiyeden randevu bulamadım ama kayıt alan masadaki kıza yine de bir sorduk. Yurtdışına taşınacağımı ve pek fazla vaktimin olmadığını acındırarak söyledikten sonra bize bir doktor ayarladı. Doktorun yanına gittik ve hangi benleri aldırmam gerektiğini vücudumda yuvarlaklar çizerek gösterdi. “Eve gidince bunların fotoğrafını çekip plastik cerrahiden randevu alın” dedi. Ayrıca küçük benler için lazer olmamamın daha sağlıklı olduğunu söyledi. Hazır oradayken plastik cerrahiden randevu alabilir miyiz diye düşünürken hiç randevu alamayacağımızı öğrenip eve gittik. Evden de boşalan bir randevu saatinin yerine ben gelebilir miyim diye bir 182’yi aradık ve boşalması durumunda mesaj gönderilmesini talep ettim.

Adana’dan ayrılmadan önce bu işlemlerin çoğunu yaptırabilirsem çok iyi olacak. Diğer türlü benim kendi başıma İstanbul’da kısıtlı bir zamanda yaptırmam çok zor.

Adana cidden çok sıcak.

Mayıs

25 Mayıs 2025

Günlerden cumartesi ve güzel bir hava var. Sabah on buçuk gibi uyanıp biraz telefona baktım. Kahvaltı kültürüm öleli çok olduğu için (kahvaltılıklarımız olmasına rağmen) kahvaltı yapmadım ve kahvemi içtim. Bilgisayardan haberlere falan bakim derken zaman epey bir geçmiş. İş yerinden bir arkadaşla konuştum, laf lafı epey bir açtı ve yaklaşık iki buçuk saat telefonda konuştuk. Daha önceden bu kadar uzun hiç kimse ile konuşmamıştım. Konuşmamızdan sonra hemen duş alıp Dexter ile hemen yemeğe gittik. Spora gideceğim için yemeği geç yememem gerekiyordu – ki geç de yedim mecburen. Birer kahve alıp Şişhane’deki füniküler durağının önünde, içimizi ısıtan güneşin altında içtik. Oradan ben spora geçtim, kendi de eve geçti.

Spor salonunda saçma sapan tipler var, yıllardır gidiyorum ama konuştuğum insan sayısı üç ya da dörttür. Kimseyle konuşmadan sporumu yapıp evime gidiyorum – ki sanırım ihtiyacım olan tek şey bu, başka kimseye ihtiyacım yok. Arkadaş edimeme hiç gerek yok, kendime yetiyorum gibi hissediyorum.

Akşamın bir saatı, bu yazıyı yazarken dışarıdan kedi sesi geliyordu. Kapıyı bir açtım ki, bizim Gümüş Hanım karanlığın içinden evin kapısından geçti ve içeri girdi. Şimdi de yemek yiyor.

Nisan

26 Nisan 2024

Bugün benim doğrum günüm. Aslında çok da fazla anılar biriktirmemişim ama yine de bizim de yaşadığımız bir şeyler var tabi. Yoğun geçen bir iş gününden sonra Dexter ve Harold ile Kanyon’a gittik. Harold’ın kalp hastalığı olduğu için eskisi gibi hızlı yürüyemiyor. Kanyon’a kadar nasıl gidebildik hayret ettim. Dexter’a da “olmazsa burada bir yere gidelim” bile dedim. Bir şekilde Kanyon’a gittik. Orada güzel bir İtalyan restoranı var, Nappo. Bir pizzaya kadar para verdik ama bizimkiler pek beğenmediler pizzayı. Ben açlıktan mıdır nedir bilmem ama hepsini bitirdim. Oradan taksiye binip (Harold yürüyemeyeceğini söyledi) eve kadar geldik. Evde de pastamı kestik ve biraz içtik.

Olmasını istediğim gibi bir doğum günüydü, sevdiğim insanlarla birlikteydim.

Şubat

27 Şubat 2024

Sıradan bir iş günü. Toplantı üstüne toplantılar var fakat bazılarına girmiyorum. Fakat yine de başka kısa toplantılar yapıldığı için günüm yine dolu dolu geçti.

İş dışında o kadar çok şey var ki yapmam gereken, yani birinden resmen diğerine koşuyorum, yapılacak listesi hiç ama hiç bitmiyor. Cidden sırf bu yüzden kafam da hafızam da gidiyor. Bir şeyi yaparken diğer şeyi düşünüyorum. Bir türlü yemek olarak yapamadığım karnabahar ve brokoli pişirip onları yemek yapmam gerekiyordu. Neyse bir şekilde yemeklerini de yaptım.

Eşyalarımı hazırlayıp önce her zamanki gittiğim lokantaya (Helvetia) gidip yemeğimi yedim, sonra da Starbucks’a gidip biraz Almanca çalıştım. Saat dokuza doğru da spor salonuna geçtim. Üstümü değiştirdikten sonra yukarı çıkarken Dexter’ın da geldiğini gördüm. O da bisiklet dersine gelmişti. Yukarı çıkıp hareketlerimi yaptıktan sonra eve gitmek için soyunma odasına gittik. Üstümü değiştirdikten sonra yüzümü yıkamak için lavaboların olduğu yere gittim. En soldaki lavaboyu kullandım, yüzümü yıkadım. Tam o sırada genç bir çocuk vücudunun fotoğrafını çekiyordu (yukarıda da bir ara aynada fotoğrafını çektiğini görmüştüm) Döndüm ve “Türkçe biliyor musun?” dedim. “Evet biliyorum” dedi. Aynaların iki yanına da koydukları “Soyunma odasına fotoğraf çekmeyiniz” uyarısını gösterdim ve fotoğraf çekmenin yasak olduğunu söyledim. Bana “ben senin fotoğrafını çekmiyorum ki. Ayrıca başka bir gün biri fotoğraf çekerse ve seni de orada görürsem, o kişiyi de uyarmazsan o zaman sana sorarım” dedi. Tehditkar bir şekilde söylemiyordu bunu, eğer söyleseydi orada olay çıkarırdım. Oradaki bir Suriyeli çocuk da “fotoğraf çeksin, nolacak ki?” dedi. “Kural kuraldır” dedim ve dışarı çıktım. Yukarıda turnikelerden geçmeden önce yöneticinin de bilgisayar başında, odasında olduğunu gördüm. Durumu kendisine de anlattım ve bana bu kişinin hala soyunma odasında olup olmadığını sordu, kendisine göstermemi söyledi. Uyarı verecekti ve birkaç uyarıdan sonra da muhtemelen atıyorlar. Kişiyi söylemeyeceğimi belirttim ve soyunma odasında ve yukarıda fotoğraf çekilmemesi gerektiğini belirttim. Özellikle buranın halka açık bir alan olmadığını ve parasını verdiğim bir yerde başkalarının fotoğraflarına girmek istemediğimi belirttim. Kendisi de beni onayladı. Ayrıca daha önceden yüksek sesle konuşan İranlıların çoğunu da gönderdiklerini söyledi. Salonda biri var ve her defasında “ohh, shit, yeah, baby” diye bağırıyor, sanki bir marifetmiş gibi. Bugün de ben bir aleti kullanırken, kulağımda kulaklığım ve gürültü engelleme özelliği açık olmasına rağmen yine de kendisinin sesini duyuyordum. Bunu da kendisine belirttim. Öyle bir durumda yanlarına gelip durumu söylemememi istedi. Bunu kesinlikle yapmam, kendilerinin gidip insanları uyarıyor olması gerekiyor. Gidip de milleti şikayet edemem çocuk gibi. Neyse, bunları söylerken aşağıdaki iki genç de geldi. Söylendiğim çocuk dedi ki “beni herkesin önünde rencide ettin”. Dostum, sen rencide edilmek nedir görmemişsin. Ayrıca orada sadece sen ve arkadaşın vardı. O da şu an yanında. Müdüre dönerekten, “soyunma odasında fotoğraf çekilmek genel olarak yasak mı, yasak. O zaman ne olursa olsun fotoğraf çekilmemeli” dedim. “Kural kuraldır!” diye de ekledim. Baktım bu hala konuşuyor, odadan çıkıp asansöre gittim. Asansörün önünde biri vardı, eğitimli birine benziyordu. Durumu asansörde de ona anlattım. O da MacOne’dan gelmiş buraya ve buradaki profilin çok kötü olduğunu söyledi. Yukarı çıkıp Dexter’la buluştuktan sonra bir de ona anlattım durumu sinirli bir şekilde ve eve geldik.

Türklerin kural tanımamazlığı beni benden alıyor.
Kuralların aslında insanların birbirine saygıdan ibaret olduğunu hiç bilmiyorlar.
“Saygı” kelimesinin ne olduğunu bilmiyorlar ki kuralları anlasınlar…

Şubat

1 Şubat 2024

Spordan geldim, çamaşırlarımı yıkadım, nevresimimi değiştirdim ve aldım bilgisayarı dizime, emaillerimi kontrol ettim. Bir de Twitter’da haberlere bakayım dedim. Bir video gördüm, herkes o video hakkında konuşuyordu. Bir taksi şoförü, kapüşonlu ve maskeli bir genci taksisine almış soğuktan etkilenmemesi için. Konuşmalarının kamera kaydı da var. Adam çocuğu bir yere kadar getiriyor parayı veriyormuş gibi yaparken adamı silahla üç kurşunla vuruyor. Bir kadın ambulansı arıyor, ambulans geldiğinde adam hala hayatta ama ne dediğini bilmiyor. Hastaneye kaldırdıktan sonra adam hayatını kaybediyor.

Bu ülke bu kadar tehlikeli işte. Herkes cep telefonu taşır gibi belinde silahla dolaşıyor etrafta. Adamları yakalıyorsunuz, tamam da bu silahı nereden temin etmişler, onu araştırıyor musunuz?

Bu ülkede sivil insanların elindeki silah sayısı, Türk Polis Teşkilatı’ndaki silah sayısından eminim çok fazladır.

Bu ülkede yaşamak cidden çok tehlikeli ve boş.

Ocak

23 Ocak 2024

Dexter geçen hafta göç idaresinden eksik evrakla ilgili bir mesaj aldı. Aynı yere tekrar gitmek istemediği için daha önceden kendisini böyle bir durumdan kurtaran bir avukatla konuştu. Avukatın gidip kendisi için il göç idaresinde aynı işlemleri yapabilmesi için vekaletname verilmesi gerekiyor.

Bugün notere gittik. Dexter’ın avukatı çeviriye ihtiyaç olmadığını söyledi. Bu bilgi ile gittik oraya ve noterdeki kadın pasaportunun çevirisinin yapılması gerektiğini söyledi. Bize kendilerinin çalıştığı bir çevirmenin kartını verdi. Oraya gittik ve masaya oturduk. Kadına “daha önce pasaportunun çevirisi yapılmıştı, pasaport 10 yıllık olduğu için neden tekrar tekrar aynı çeviriyi yapmamız gerekiyor, onu anlamadık” dedim. Arkamda oturan adam bir şeyler söyledi, kendileri ondan para kazanıyor ya… Saçmaladı adam iyice. Dexter da salak olduğu için, parayı verip çıktı işin içinden.

Notere tekrar gittik ve işlemleri hallettik, çevirmen de gelip noterin verdiği kağıdın doğru düzgün çevirisini yapmadan gitti zaten. Onun yapacağı çeviriyi ben de yapardım.

Valla ülke iyice yolunu bilenlerin ülkesi olmuş. Herkes birbirini nasıl kazıklarımın peşinde.