5 yıl önceki durumumu hatırlıyorum. Yeni bir hayata başlıyorken kafamdaki her şeyi bir kenara atmış halde bulmuştum kendimi. Okul arkadaşlarımı unutmuş, tamamen o yıl karşıma çıkacak insanlara odaklıyordum kendimi. Bambaşka bir çevre edinmiştim kendime. Kendi kabuğumu kırıp adını bile bilmediğim yerlere gidiyordum. Başkaları için pek büyük olmayan, benim için pik yapan bir dönemdi bu.
Etkileyiciydi, şaşırtıcıydı, kırıcıydı, acımasızdı, eğlenceliydi.
Bütün duyguları bir arada yaşadığım hiçbir dönem olmamıştı hayatımda. O yıl, geçmişe dönüp baktığımda, gözlerimin kapalı olduğunu ve görmeyi istemediğim şeyleri görmemeye çalıştığımı farkettim. İnsanlarla olan ilişkilerimin nasıl bozulabileceğini, ortam ve ortak arkadaşlar olmadan kendi kendi çabamla bir kişi ile arkadaş olamayacağımı anladım. Üç aylık bir mevsim vardı ki, beni bir yerden alıp başka bir yere fırlatan, düştüğüm yerde gözlerimin açılmasına neden olan, görmeye başladıktan sonra da yalnızlığımın nelere mal olacağını anlamamı sağlayan bir mevsimdi bu.
Etkileyiciydi. Şehri yeni yeni tanımaya başlıyordum. Yeni arkadaşlarım olmuştu ve onlarla gerçekten de eğleniyordum. Hiç unutulmayacak anlarımız oldu. Koridor sohbetlerimiz, dersin bitmesini istememize; derste yapılan espriler de tenefüslerin ortadan kalkmasını istememize neden oluyordu. Anlatması bile karışık bir durumdu işte. Yaşanılası.
Şaşırtıcıydı. Öyle insanlar vardı ki, televizyon şovlarında aptal rolü yapan insanların gerçekten de aptal olabilme ihtimalini düşünmemize neden oluyorlardı. Ellerinden geldiğince saçmalamaya, gerektiğinden fazla konuşmaya ve konuşulmaması gereken yerlerde konuşmaya çalışan insanlardı. Beni şaşırtıyorlardı çünkü hayatımda hiç böyle insanlarla karşılaşmamıştım. Bazen kafalarına sıkıp insanlığı bu utançtan kurtarmak istiyordum. Malesef yapamadım, çünkü kendi rızalrıyla çekip gittiler.
Kırıcıydı. Yeni biriyle tanışmaya çalışmak ne kadar garip olabilirdi ki? Diğer arkadaşların tarafından geçici bir süreliğine dışlanmış olmanın yanında bu gayet normal bir durumdu. Büyük sınava aylar kala yabancı bir diziye başlamıştım. Güzel gidiyordu aslında, her şey yerli yerindeydi. Günlük hedeflediğim çalışma saatimi tamamladıktan sonra bilgisayar karşısında bu diziyi izlemeye başlıyordum. Bazen tek bir bölüm yetmiyordu. İki, daha sonra üç bölüm izlemeye başladım. Gecenin geç saatlerine kadar izliyordum. Sabahın kör vaktinde kalkacağımın da farkındaydım tabiki. Beni diziye çeken bir karakter vardı. Tam anlamıyla olmayı istediğim bir kişilikti. Bir sabah, dershanenin kapısından içeri girerken arkadan gördüğüm kumral saçlı bir kafa dikkatimi çekti. Bu kişiyi görmemle hayatım az da olsa değişti. Belki o sabah biraz daha geç gelseydim ve o kişiyi görmeseydim, şuan kafamda o unutulmayan anılar olmazdı. Kendimi daha iyi hisseder, o vakitlerde sınava kendimi daha fazla verebilirdim. Onunla tanışmak için gösterdiğim özeni, kendimi daha da geliştirmekte kullanabilirdim. Saçma sapan şeyler yaparak kendi kişiliğimin incimesine neden oldum. Sonradan pişman olduğum davranışlar sergiledim. Bir çok şey yaşandı ama en kötüsü son dakika atılan iki adet mesajdı: “Artık seninle arkadaş olmak istemiyorum…”
İnsanlarla arkadaş kalmak çaba gerektiriyor. Onlarla sıfırdan bir arkadaşlık kurmak da cesaret, güç, zaman ve kendine güven gerektiriyor. Bunlardan bir tanesi olmadığında, kırılıyoruz.
Acımasızdı. İlginç bir dönemdeydik. Herkes hedefine ulaşmak için bir şeyler çabalamaya çalışırken, duygularını geride bulundurmayı tercih ediyordu. Duygusal açıdan herhangi bir açıklık gösterdiğinde, başkaları tarafından yaralanabilirdin. Ben saklayamadım. Belki de saklamak istemedim. Sonuç olarak ne oldu? Kendime olan saygımı yitirdim.
Eğlenceliydi, ama bir yere kadar.
Bu dönemin beni en çok etkileyen dönem olacağı, aklımın ucundan bile geçmezdi. Nasıl bilebilirdim ki? Saftım, gerçekleri göremez bir durumdaydım önceleri. O zamana kadar beni böylesine yaralayan kimse olmamıştı. Kişinin kendisine olan saygısının ne anlama geldiğini, incindiğinde nasıl hissettirdiğini bilmiyordum. Arkadaşlarımın her zaman, benim için en önemli şey olduğunu düşünüyordum, ta ki zor anlarımda yalnız bırakılana kadar.
Yalnızdım… Hiç olmadığım kadar.