Eylül

15 Eylül 2013

Gece geç saatlere kadar Osman’la konuştuk. Türlü türlü konular hakkında konuştuktan sonra bir ara sevgili muhabbeti geçti. Gecenin dördüydü. Su içmek için içeri gittiğimde Osman da balkona çıkmıştı. Odada göremeyince balkona baktım. Orada, “L” biçimli balkonun orta köşesinde, ayaklarını duvara uzatmış, elinde telefonuyla, öyle boş boş oturuyordu. Ciddi bir derdi olduğunu farketmiştim. Bana ayrıldığı sevgilisinden bahsetti. Kız arkadaşının attığı mesajları ve bu mesajlardan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Bu konuşmalar Osman’ın özeli olduğu için buraya yazmıyorum.

Arkadaşlarımda nedenini anlayamadığım şöyle bir düşünce var. “Ben aileme yük oluyorum.” Bir insan ailesine nasıl yük olabilir ki? Eninde sonunda bir iş bulup çalışacaksın. Vakti geldiğinde de evlenip yuvanı kuracaksın. Ailen bu süreç içerisinde her zaman yanında olacak. Onlarsız bir şeyler yaptığında kendini bağımsız bir birey gibi hissedeceksin, doğru, fakat bu onların var oldukları gerçeğini de saklayamaz.

Osman’la ilgili olan sohbetimizden sonra konu Emre’ye geldi. Emre’nin yaptığı davranışlar kafamı meşgul ediyordu. Neden böyle davranmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Bir yandan anlayışla karşılarken diğer bir yandan da kızgınlığımı dile getiriyordum. Onun hakkında daha fazla bir bilgiye ihtiyacım vardı. Bu yüzden Osman’la ve Berk’le onun bu davranışları hakkında uzunlamasına konuştum. Sonuçta o bizden biriydi. Biz dört kişiydik.

Sabah ilk kalkan Berk ve Can olmuştu. Can’ın sınavı vardı. Abisiyle vedalaştıktan sonra dershaneye gitti. Berk de ortalıkta bir şeyler yapıyordu. Uykulu olduğum için bu anları hayal meyal hatırlıyorum. Osman’ın da bir ara kaltığını gördüm. Berk’e kahvaltı hazırlamada yardımcı olmak için içeri gitti. Daha sonra Emre’yi aradı ve Emre’nin geleceğini söyledi. Bu konuşmalar gerçekleşirken ben hala miskin miskin kanepede yatıyordum. Yarım saat sonra kalktım. Telefonuma kulaklığı taktım ve müziğimi dinlemeye başladım. Tuvalete gitmek için koridordan geçerken yanımdan Emre geçti. Pek aldırmadım, devam ettim. Evde dolaşırken yüzüne bakmamaya çalışıyordum, kızgındım. Berk’ler kahvaltıyı hazırlamıştı, geçip oturduk. Kahvaltımızı yaparken bir yandan Berk iPad ile Youtube’den müzik açıyordu. Bana “Kanka bu senin için.“, “Türkiye’nin en çok izlenen videosu…” diyerek videoları gösteriyor, ben de her zamanki gibi “Öff bu ne ya, ne kadar banal” şeklinde takıldım. “Değiştir şu müziği, bu ne be!” şeklinde de çıkışıyordum bazen. Tabi bunları yapmamın sebebi, ortama biraz renk katmaktı. Bazen ortama muhalefet olacaksın ki sohbetin tadı çıksın. Osman her zamanki gibi ne muhalefet olmaya ne de desteklemeye yelteniyordu. Emre de son zamanlarda bana karşı yaptığı zıtlığı devam ettiriyordu. Ne desem onun tersi bir şey söylemeye çalışıyordu. Tabi sert bir biçimde değil, gıcık olurcasına. Kahvaltıyı yaptıktan sonra Emre her zamanki gibi çekip gitti. İnsan bir “yardıma ihtiyacınız var mı?” diye sorar, ama o da yok işte. Paşalar gibi içeriye geçip oturdu. Çok da önemli değildi bizim için. Alışmıştık bu duruma son birkaç haftadır. Avrupa’da olduğum süre içerisinde çok şey değişmiş olmalı ki bazen arkadaşlarımın neden böyle davrandıklarını bile anlayamaz oldum. Berk’in yola çıkma vakti gelmişti. Bavulunu salondan aldı, kapının ağzına getirdi. Ben ve Osman da çantalarımızı kapının önüne getirdik. Osman’a bugünkü planının ne olduğunu sordum. Daha sonra da “Şu Carrefour’un oradaki outletlere gidelim mi?” dedim. Kapının hemen ağzında sanki ben sadece Osman’la gitmek istiyormuşum gibi bir tavır takındım. Emre de hemen sol tarafımda, bizi dinliyordu. Böyle söylememin amacı, kendisinin az da olsa vazgeçilmez olduğunu düşünmesiydi. Bunu farketmiştik. Buna ters bir hareket yaparsak, kendini sorgulayıp böyle olmadığını farkedebilirdi. Sonuçta bu dört kişiden dördü de normal insanlardı. Hiçbirimiz, bir diğerimize üstün gelmeye hiç ama hiç çalışmamıştık. Böyle bir şeyi düşünemezdik bile. Evden çıktık, apartmanın önünde durduk. Berk’le vedalaşma vakti gelmişti. Osman ve ben, Berk’le vedalaştıktan sonra Emre ile de o gün için vedalaşmayı düşünüyorduk ki birden dönüp arabaya doğru ilerledi. Buna rağmen biz “Görüşürüz” dedik arkasından biraz yüksek sesle. Sonra da Osman’la oradan ayrıldık.