Açılan Kategori

2021

Eylül

14 Eylül 2021

Sıradan bir gün gibi başladı. Sabah altı buçuk gibi uyanıp hemen hazırlanıp spora gittim. İki saat spor yaptıktan sonra eve gelip direk çalışmaya başladım. İşler birbirini takip ediyordu. Planlı olmasam bile bakmam gereken işler vardı Şişecam’da. Onları bitirdikten sonra öğle arası verdim. Dışarı çıkmam gerekiyordu çünkü bir önceki gün pek dışarı çıkamamıştım.

Starbucks’a giderken ilk önce halamlarla konuştum. Sonra da annemleri aradım. Hastanedeydiler, babam pansuman falan olacak diye düşündüm. Annem test sonuçlarıyla ilgili bir şey söyleyip duruyordu, geçiştirmeye çalışıyormuş gibi. “Ağzındaki baklayı çıkar hadi” dedim Starbucks’taki upuzun sıranın sonunda. “İlaç tedavisine başlayacak” dedi. “Kemoterapi ilaçları almaya başlayacak…” Göğsümde, kalbime doğru bir ağrı hissettim. Annem bunu söylerken sesi titriyordu. Ameliyatta aldıkları kitleyi Ankara’ya göndermişler emin olabilmek için. Bunlardan iki tanesinde bir şey çıkmamışken diğerinde kanser hücresi tespit etmişler ve ikinci seviye olduğu bilgisini vermişler. Zaman resmen durmuş gibiydi, annemin neler yapılması gerektiğini anlatmasını dinliyordum sadece. Ne dediğimi pek hatırlamıyorum. Hastanede onkoloji bölümündeki hastaların bazılarının evine gitmesini bekliyorlarmış, yatakta tedavi edilebilmesi için. Biri gidecek de babam yatacak ve ilaç vermeye başlayacaklar.

Kahveyi alıp eve geldim ama nasıl geldiğimi bilmiyorum. Ablama mesaj attım ama dönmedi. Eve gelip bilgisayar başına geçtim ama babamı düşünmekten başka bir şey gelmiyordu aklıma. Ne odaklanabildim ne de başka bir şey yapabildim. Yaptığım tek şey ekrana öyle bom boş bakmaktı.

Ablamla mesajlaştım, durumdan haberi varmış. O kadar sinirlendim ki, babamın hastaneye kaldırıldığı gün de amcamdan öğrendim haberini. Ulan babam öldüğümde mi haber vereceksiniz bana? Ben bu kadar mı ailenin dışındayım? O kadar sinir oldum ki… Bunda eminim annemin payı var, kesin “Caner’e söyleme” demiştir ablama.

Saat üç gibi kendi senior’uma söyledim, açıkladım durumu. Direkt beni aradı ve biraz konuştuk. Sesim kötü gidiyordu, kendisinden biraz izin istedim. O da zaten yapılacak bir şeyin olmadığını belirtti. Kendimi cidden kötü hissediyordum, zaten hiçbir şeye odaklanamıyordum. Biraz yatağa uzandım ve uyumaya çalışırken Şişecam’daki arkadaşlarım aradı, sorular sormak için. Mecburen bilgisayar başına gidip onlarla konuşmak zorunda kaldım. Sonra tekrar yatağa dönüp biraz telefona baktıktan sonra bu kez de AHC’deki projeden aradılar. Onlarla da konuştuktan sonra tekrar yatağa gidip iki üç saat uyudum.

Şu an saat on bir ve kendimi hala uyuşuk hissediyorum. Yapabileceğim tek şey, olumlu düşünmek ve aileme moral açısından destek verebilmek.

Ocak

24 Ocak 2021

Neredeyse bütün gün, bütün hafta çalışıyoruz projenin yüzünden. Herkes deli gibi çalışıyor, herhangi bir sıkıntı çıkmaması için. Son iki ay resmen yemek yapmaya bile zaman kalmayacak şekilde çalışıyoruz ki bazen ilk öğünümü akşama doğru beş altı gibi yiyorum. Bu gidişle istediğim fiziki gelişimi yakalayamayacağım. Daha fazla yemek yiyebilmem gerekiyor. Daha fazla protein tüketebilmem, karbonhidrat almam gerekiyor ama bu tempoyla gidersem yapamayacağım. Umarım bu projeden sonra biraz daha insani koşullarda çalışıyor olurum. Ya ben en azından spora gidebilmek istiyorum. Yapabildiğim tek şey spora gitmek. Pandemi bittikten sonra da ne kafeye gidip bir arkadaşla saatlerce oturmak ne de başka bir aktivite yapmak istiyorum. Sadece çalışmak ve spora gidebilmek istiyorum. Sanırım bu istediğim şey o kadar da zor bir şey değil, yapılabilir yani. Şu an bizimkilere “ben spora gidiyorum, iki saate dönerim” desem bana “gitme, müşteri gelir de bir isterse bir şey yapamayız” falan derler. Ya kardeşim, ben günün sadece iki saati için bilgisayar başında olmayacağım, bunu da yapamıyorsak zaten ölelim yani. Adamlar iki saat içinde ölmez sonuçta.

Şu aralar hava o kadar soğuk ki, kaloriferler sıcak olmasına rağmen oda ısınmıyor. Benim ne altımda ne de üstümde kimse kalmadığı için yerler deli gibi soğuk oluyor. Gerçi bu sadece benim evimde olmuyormuş, bunu bugün öğrendim. Soğuklardan cidden nefret ediyorum, şöyle bir an önce Şubat’a Mart’a atlasak diye düşünüyorum, ne mükemmel olurdu.

Monitörüm Adana’dan geldi ve mutluyum. Büyük ekranda çalışmak cidden bir lüksmüş, onu gördüm. O kadar kullanışlı oluyor ki… Ah bir de çözünürlüğü yükse olsa. Ama yapabileceğim bir şey yok, çözünürlüğü yüksek olanlar acayip pahalı. Yine şu dolar kuru olayına takılıyorum. Hayatı o kadar çok kitliyor ki. Devlet de sağolsun, vergi üstüne vergi koyuyor ki kaliteli ürünleri alamayalım, sadece parası olan alsın kullansın bunları. Amk neden ben de kullanamıyorum? Sanki lüks bir araba alıyorum. Almak istediğim şeyler cep telefonu, monitör gibi şeyler. Hem kendin üretemiyorsun, o zaman neden alınmasına engel oluyorsun ki? İnsanlar zaten ne ev alabiliyorlar, ne araba alabiliyorlar devletin yüzünden, üstüne bir de bu küçük şeyler pahalı oluyor, sırf ekonomi politikalarından dolayı. Kim bilir ileride ne olacak ama ben elimden geldiğince buradan defolup gitmek istiyorum.