Eylül

13 Eylül 2012

Şu sıralar bir yandan teknoloji bloglarını takip etmeye çalışıyor bir yandan da vize işlemlerimle uğraşıyorum. Son bir iki gündür de İpek ile uğraşıyorum. Yiğenim benim, cennetten bir parça resmen. Bugün ateşi vardı, şimdi içeride uyuyor. Arada sırada kontrol ediyorum.

Ankara’ya ne zaman gelsem bir yerlerde güneşte ayna gibi parlayan cam kuleler inşa ediliyor. Ankara’nın neden bu kadar gereksiz ve pahalı olduğunu her gelişimde söylüyorum. Geçen gün Panora’ya navigasyon cihazı almak için gittik. Gelmişken de ablam, Antalya’da gördüğü çakma bir çantanın gerçeğine bakmak için Vakko’ya girdi. Sosyete tarzı yerlerden hiç hoşlanmam. Bu yüzden içeriye pek girmedim. Vitrindeki ürünlere bile bakıldığında ürünlerin moda ile alakası olmadığını görülüyor. Ablamın düşüncesi de aynıydı. Biraz daha dolaştık ve birden kendimizi Burberry’de bulduk. Gösterişli bir mağazası vardı, diğerlerinden farklı olarak. Masada deri bir eldiven gördük ve gözümüz içinden sarkan etikete takıldı. Fiyatına baktık, baktık, baktık… O etikette 900 lira yazıyordu. Eldiveni bu kadar olan markanın çantası ne kadar olur diye merak ettik, keşke etmeseydik. Sokakta görsem pazarda alınmış diyeceğim çanta, 2800 liralık etikete sahipti. Bu markaları ayakta tutan, marka takıntılı, modadan anlamayan, fakirleri düşünmeyen, narsist, sayko insanlardan o anda nefret ettim. Paranın gözü kör olsun lafını biliriz ama bu sözde ince bir anlam var. Değerli, yani değeri olan bir şeyi satın alan paranın gözü kör olsun. Böyle saçma sapan gereksiz, değersiz ürünleri alan paranın değil. Aslında bir yönden de alsınlar diyorum, alsınlar ki paraları boşuna gitsin, ne de olsa parası olan akıllı diye bir durum yok.

Bugün Ankara şehir gezmesindeydik, Betül ile. Tabi buna saat 2’de karar verdik. O zamana kadar uyuyan ben, bir saat içerisinde hazırlanıp Kızılay’a Betül ile buluşmaya gitti. Kızılay’dan Tandoğan’a Anıtkabir’i gezmeye gittik. Ankara’da görülmesi gereken en anlamlı ve en güzel yer Anıtkabir’dir. Kabir’e giden yol bile gözüme o kadar güzel göründü ki… Tabi Anıtkabir’e gelir gelmez insanın içinde bir ülkücü kıpırdanmalar olur. Yukarıya, Aslanlı Yol’a gelene kadar bir çok turist gördük ve onlar bile etkilenmiş bir şekilde yürüyorlardı. Betül’ün Ankara’ya, dolayısıyla Anıtkabir’e ilk gelişi olduğu için devamlı onun fotolarını çektim. Şansımız yaver gitti ve askerlerin nöbet değişimlerini gördük. Aslanlı Yol’da fotoğraf çektik ve askerlerin diğer nöbet değişimlerini görmek için hızlıca hareket ettik. Askerler yerlerini devrederlerken herkes, ellerindeki kamera ve fotoğraf makinesiyle o anı kaydetmeye çalışıyordu. Saat 5’e gelmeseydi, müzeyi de gezecektik. Etrafta bir kaç iyi fotoğraflar çektikten sonra eve koyulduk.

Ankara gerçekten gereksiz pahalı bir şehir. Evlerin uçuk fiyatları, ulaşımın pahalı olması… Buna rağmen buradaki insanların hemen hemen hepsinin altında Mercedes, BMW, Volvo gibi arabalar var. Gerçekten bu kadar parayı hakettikleri gibi mi kazanıyorlar yoksa Ankara’da yaşamalarının bir nedeni mi var?