Bayramın üçüncü günü. Canımdan çok sevdiğim yiğenim İpek’in bizdeki son günü. Sadece iki gün kalmaları bile yetti aslında ama içten içten “yetmedi” hissine kapılıyorum. Sabah yiğenimle salonda otururken ansızın dışarıdan gelen bir çığlığa, ardından gelen ablamın “Bir şey oldu” bağırışına ve daha sonrasında da feryatlara tanık olduk. Pencereden dışarı çıktığımızda, yerde bir adam yatıyordu. Başından epey bir kan akmış, hareketsizce öyle oracıkta yatıyordu. Hemen ambulansı aradık. Kadının biri “Babam… Babam.” diye ferhatlar içinde etrafta dolaşıyordu. Ne olduğunu anlayamadık. Araba mı çarpmıştı, yoksa yanlışlıkla apartmandan mı düşmüştü, nolmuştu? Etrafa baktık çarpan bir araba var mı diye ama göremedik. Birkaç kişi, nabız var mı diye adamı sort üstü çevirdiler. Biraz zaman geçtikten sonra ambulans geldi. Hemen ardından bir tane daha. Sağlık görevlisi nabzı yokladı fakat iş işten geçmişti. Adam orada can vermişti. Hemen üstünü birkaç gazete kağıdı koydular. Herkes şok geçirdi. Annesi “Damdan atladı” diye bağırıyordu sesi çıkabildiğince. Polisler etrafı kuşattı, savcının ve adli tıptan yetkililerin gelmesini beklediler. Adam resmen orada yatıyordu. İlk defa böyle bir şeye tanık oluyordum ve son zamanlarda aldığım ölüm haberleri beni kötü bir şekilde etkilemişti. Artık biri öldüğünde gözümden yaş akmaya başlıyordu. Uzun bir zaman geçtikten sonra adli tıptan birkaç kişi geldi. Ölen kişinin bedeninin etrafını inceleme yapmak için çevirdiler. Ellerindeki bir cihazla ölçüm yapıyorlardı. İntihar mı etti, yoksa biri tarafından iteklendi mi? Uzun bir süre inceleme yaptılar. Daha sonrasını da takip edemedim.
Gazete haberinde öğrendik nedenini. Yerde “yaşlı” olduğunu sandığımız adam yirmi beş yaşında gencecik biriymiş. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Maliye okuyormuş ve geçen yıl psikolojik nedenlerden dolayı okula ara vermiş. Bir yıldır Adana’da psikolojik tedavi görmüş fakat tedavinin olumlu bir etkisi olmamış. Televizyon izlerken annesine “Dolaşmaya çıkıyorum” demiş ve ayakkabısını giyip beşinci katında oturdukları apartmanın damına çıkmış. Oradan da kendini boşluğa bırakmış. İşte gencecik bir hayat ve belki de onunla süre gelecek olan hayatlar birden yokoluverdi. Neler yaşıyor insanlar, nelere katlanılıyor, nelerden vazgeçiliyor. Üzerimizde büyük bir etki bıraktı bugün.
Yaşamak, herşeye rağmen güzel.