Zaman çok çabuk geçiyor. Nasıl geçtiğini de bilmiyorum. Bir kahvaltı yapıyorum, internete bakıyorum, bir oyun atıyorum, bir tane daha, bir tane daha sonra bir tane daha. Akşam yemeği yapıyorum, İngilizce’ye bakıyorum, internete bakıyorum. Film izliyorum, dizi izliyorum, yatıyorum. Çok mu şey yapıyorum? Hayır. Yaptıklarımın elle tutulacak hiçbir yanı yok. Peki neden vaktim bu şekilde boş ve hızlı geçiyor? Nedeni belli aslında. Henüz işim yok, hala iş arıyorum. Ulan şu iş olayını bir halledeyim, belki de o zaman açılacağım. Ama o zamana kadar malesef hayat bu şekilde ilerliyor. Belki de bunları yaşamam gerekiyor, bilemiyorum. Şuan Athena’nın Ses Etme klibini izliyorum. Müzik o kadar güzel ki. Dinledikçe dinleyesim geliyor. Normalde Türkçe şarkı pek dinlemiyorum. Bu parça kendini dinletti. Transların gündelik hayatlarını konu alıyor olması dikkatimi çekti. Yazık bu translara ya, gerçekten üzülüyorum onlar için de. Ulan ülkede Bülent Ersoy gibi biri varken insanlar nasıl olur da translara karşı çıkar? Binlerce lira verirler Bülent dinleyebilmek için, sokakta dolaşan Bülentleri taşlarlar. Bu mantık, taş bir mantık. Katılaşmış, katıklaşmış ve fosilleşmiş beyinler… O bir insan, ister trans olsun, ister eşcinsel olsun, ister normal bir insan olsun. İster Musevi, ister Hristiyan, ister Budist. Bu bir hayvan da olsa, bir bitki bile olsa onu incitmeye hiçbir kuvvetin hakkı yok, yukardakinden başka. Çok ama çok duyarsız, duygusuz bir varlık haline geldik.
Ben dinlemeye devam ediyorum. Canım sıkıldıkça buraya bir şeyler yazmaya devam ederim herhalde.
Kovalıyorsun kendi kendini,
Hayat buysa ben yokum der gibi.
Dönüyorsun hep aynı yere,
Yeni baştan başlıyormuş gibi.