Şaka maka askerlik bitmek üzere. Son zamanlarda eve gittiğimde neler hissedeceğimi tahmin etmeye çalışıyorum. Ayaklarımı uzatıp geniş ekran televizyonda film izlemeyi, tv karşısında uyuya kalmayı istiyorum. Sabah kahvaltısına geç kalmayı, kahvaltıda süt, kızarmış ekmek gibi askeride bulunmayan şeylerden yemek istiyorum.
Harbiden, askerlik geldi de geçiyor. Hiç bu kadar kolay olacağını düşünmüyordum. İlk zamanlar çok zordu, epey bir sıkıntı çektik, doğru, ama onu da atlattık üstesinden geldik. Şuan tam tamına kırk gün sayıyorum. Allah izin verirse kırk gün sonra evde olacağım.
Bu yazısı yazarken birden içtima sesi geldi. “Bu saatte içtima mı alınırmış?” dedik. Birinin firar etmiş olması aklımızın ucundan bile geçmedi. Tabi bizim bölükten biri firar etmemiş. Kurallar gereği bütün bölüklerin içtima alması gerekiyor firar durumlarında. Acemiyken de böyle bir olay başımıza gelmişti. Gece saat on ikide içtima almışlardı. Çok iyi hatırlıyorum, o gece Levent, Çetin ve Ziya ile oturup birbirimize bildiğimiz, duyduğumuz korku hikayelerini anlatıyorduk. Biraz tırsmıştık anlaşılan, Ziya ile yan yana olan yataklarda yattık. Tam uyuyorduk ki kapı açıldı ve herkesi uyandırdılar.
Son iki gündür yanında çalıştığım yarbaya yardım ediyorum. Kendi uzun bir süredir başka bir yerde, tugayın merkezindeki bir şubede görev yapıyor. Bütün üst rütbeler bu binada bulunuyor. Yaptığım işlerden bir tanesi önemli belgeleri tabur tabur dolaşarak tabur komutanlarına iletmek. Bunun için güneşin altında epey bir yürüyorum ama bu durumdan şikayetçi değilim. Çünkü yardımı gerçekten hakeden bir yarbayın yanında çalışıyorum. Bugün geç saatlere kadar, altı buçuğa kadar, çalıştık. Yemeğe de yetişemedim ama olsun. Yarbayım yardımı hak ediyor.
Haftaya bayram var. Kurban Bayramı. Dokuz gün tatilimiz var; tabi çalışmaya devam her zaman olduğu gibi. Bir gün çarşı bir gün hazır kıt’a yapacağız. Nöbetler olmazsa tadından yenmez bu bayram tatili. Bayramdan sonraki hafta hazır kıt’a’dan çıkmayı düşünüyorum. Devriyeye geçmek istiyorum. Devriyeler de her gün çalışıyorlar bizim gibi fakat bir iki devriye attıktan sonra dinlenecek zamanları oluyor. Bizim hiç öyle dinlenme gibi lüksümüz olmuyor. Bizi yoran da bu oluyor zaten. Tamam, nöbet yok ama yine de ebemiz ağlıyor yani. Devriyeye geçersem daha fazla dinlenme vaktim olur; daha fazla Fransızca çalışabilir, daha fazla uyuyabilir, daha fazla kitap okuyabilirim.
Geçen gün içtimada Ali ile Orhan’a takıldım. Orhan’ı içtimada komutan çağırdı. Orhan o her zamanki şaşkın yüz ifadesiyle sıradan ayrılırken “blçlolelöaha” gibi bir ses çıkardı. O yüz halini görseydiniz eminim siz de gülebilirdiniz.
Birazdan arkadaşlarla ilgili yazdığım yazıya devam edeceğim.