Askerden geldiğimden beri kendimi bir türlü toparlayamadım. Hastalık üstüne hastalık… Kendimi iyi hissediyorken birden nefes nefese kalabiliyor, öksükrükler göğsümde gökyüzündeki şimşekler gibi canımı yakıyordu. Her bir öksürükte içimden bir şeyler eksildiğini hissedebiliyordum. Bazı hücreler ölüyor olabilirdi. Geceleri pek uyuyamıyorum sırf bu yüzden. Kendimi birden oturur pozisyonda buluyor ve sol tarafımdaki masamda duran ilacı alıp ağzıma sıkıyordum Biraz iyi hissedince tekrar uykuya dönmeye çalışıyordum. Tabi nafile. Öksürük insanı hiç bırakır mı? Göğsüne saplanıp kalır, gidene kadar onun esirisin. Her nasıl oluyorsa, geceleri uyandığımda sırtımın buz gibi olduğunu hissediyorum. Üzerimi açıyorum, doğru, ama üstüm açık olmadığı zamanlarda da böyle hissediyorum, garip. Kısacası geceleri uyuyamıyorum. Bazen deliksiz uyuyabilmek için gecenin bilmem kaçlarında yatıyorum, uyku bastırsın diye o saatlere kadar bekliyorum ama bu kez de sabahları erkenden uyanıyorum. Gece saat dörtte yatıyorsam sabah dokuzda uyanıyorum, öksürük ve sırt olayı yüzüden.
Bu gece öksürüğüm o derece kuvvetliydi ki, içeriden annem uyanıp geldi yanıma. Annemle aram bozuk, daha bugün tartıştık. Tabi anne yüreği, dayanamıyor. Nefes alamadım doğru dürüst. Hemen masamdaki nefes açıcı ağız spreyinden kullandım, biraz kendime geldim. Annem de çocukken üzerimde çok uyguladığı bir tedavi yöntemini kullandı. Buhar tedavisi. Tencerenin üçte birine kadar su koyuyoruz. Biraz Vicks koyduktan sonra altını yakıyoruz. Su ısınırken yavaş yavaş buhar çıkıyor. O buharı içimize çekiyoruz. Tabi annemiz çıkan buhar yüzümüzü yakmasın diye eliyle dağıtıyor. İşe de yarıyor. Biraz denedik ama pek işe yaramadı. Devamlı “Caner, acile götürelim mi? Götürelim mi ha, götürelim mi?” diye sorup durdu. Her defasında da hayır dedim. Kullandığım sprey az da olsa işe yaramıştı. Biraz dik oturdum, kendime geldim ve sonra tekrar yattım. Bu arada annem babamı uyandırmış acile götürmek için. Babam yanıma gelip bir şeyler söyledi ama ne dediğini hatırlamıyorum bile. Babam sonra gidip yattı. Annem de yanımda durdu uzun bir süre. Sanırım ben uyuduktan sonra o da gidip yatmış. Sabah öksürük yüzünden uyandım. Annem yanıma geldi tekrar ve bu kez “Caner, hastaneye götürelim mi? Götürelim mi ha, götürelim mi?” diye sordu. Artık hastaneye gitmem gerektiğini düşündüğümden gidelim dedim. Arabayla işe gitmek üzere olan babamı aradı ve hastaneye gideceğimizi söyledi. Bindik araca, gittik hastaneye. Hastaneye gitmeyeli uzun zaman oldu. Çocukken ne çok giderdim. Bir keresinde astımım o kadar çok ileri gitmişti ki, hastanede yatmak zorunda kalmıştım. Annem koridorda şu evde denediğimiz buhar tedavisinde kullanılan makinelerden bir tanesini bulabilmek için dolaşırdı hep. Neyse, gittik hastaneye, kayıt yaptıracaz. Görevli, SGK’lı olmadığım için farklı bir fiş kesti ve karşıdaki binadan ücretini ödemeniz gerekli dedi. Ben dışarıdaki banklardan bir tanesinde otururken annem ödemeyi yapmaya gitti. Bu esnada kadının biri geldi yanıma oturdu. Nasıl öksürüyor, nasıl öksürüyor… Bir de baktım sıgara içiyor. İçimden dedim ki “Ulan kadın! Hem hastasın, hem sigara içiyorsun!”. Kalktım oradan, başka bir yere oturdum. Yanında genç bir delikanlı oturan teyzenin biri de dönüp “Börek hastası mısın yavrum?” dedi. “He teyze, nasıl anladın?” diye soracaktım o sinirle ama söylemedim tabi. Ya göğüs hastanesinin önündeki banklarda oturuyoruz. Nasıl böbrek hastası olabilirim teyze ya… “Soğukta oturma evladım, hasta olursun” dedi. “Teyze, zaten hastayım” diyecektim ama yine demedim. Neyse annem geldi iki dakka sonra, içeri geçtik. Muayene ücreti ne kadarmış diye sordum anneme. “Otuz lira” dedi. Nehh! Otuz lira mı? Devlet zengin olur lan bu parayla! İki saat doktoru bekledik. Hastalar doğal olarak söylenmeye başladı. Doktor nerde, bu saatte doktor niye yoghh… Valla doktorların işi de zor hani. İlla oradaki hastalara rapor vermesi lazım. Kadın çıkmış yukarıdaki yatalak hastalarına bir bakmış. Neyse, biz içeri girdik annemle. Konuştum doktorla, sevimli bir kadın. “Boğazın çok kötü, yan taraftan röntgen çektirin bir de öyle bakalım” dedi. Yanındaki asistanı da “röntgen ücreti 28 lira, karşı binadan ödeyip gelebilirsiniz” dedi. “Ulan adam mı soyuyorsunuz?” dedim, tabi içimden söylüyorum. Oha! Ya hayat pahalılaşmış, ya da bunlar bizi kazıklıyorlar. Hayat pahalılaşmış, sonradan öğrendim. Neyse, annem, kadıncağız yine gitti ödeme yapmaya. Ben yine dışarıdaki yerde oturuyorum. Tabi bu kez sigara içen göğüs hastaları yok piyasada. Rahat rahat oturabiliriz. Annem geldi, içeri gittik. Röntgen çekilen yerde beklemeye başladık. Yaşlı insanlar dolu, haliyle. Önümdeki amca, bir şeyler anlatıyor, anlatıyor ama ne anlatıyor hiç bilmiyorum. Sohbet diyince annem için akan sular durur. Amcayla hemen sohbet etmeye başladı. Kadın iki dakka yerinde sus pus oturamıyor ya. Üzerimdeki elektronik-metal eşyaları verdim ve içeri geçtim. İki dakkada film çektiler. Gördüğüm en kısa metrajlı filmdi. Doktorun yanına geçtik. Fala bakar gibi “Ciğerlerinde bir sıkıntı yok, burnunda eğrilik mi var?”. Kadın, kadın! Sen göğüs doktorusun, KBB değil. Annem ayak üstü iki dakka çocuklukta yaşadığım sıkıntıları anlattı. Vurulduğum o yüzden fazla aşıyı anlattı. Doktor ilaçları yazdı, gönderdi. Durağa geçtik. Annem ilaçların fiyatını merak etti ve karşıdaki eczaneye sorup geldi. Ne kadar diye sordum, “elli” dedi. Neh!! Elli mi? Vücudumdaki elektrik dalgalarını hissedebiliyordum. Fazla zaman geçmeden otobüsümüz geldi. Dünyayı dolaştık kırk dakkada. Eve gelmeden üç durak evvelde inecektik. Amacımız, mahallenin sağlık ocağına gitmekti. Neden gittiğimizi burada yazmıyorum. İşimizi hallettikten sonra evin yolunu tuttuk. İlginçlikler bizi bulur. Bulvarın üzerinde giderken kadının bir tanesi durağın önünde bize sağlık ocağın yerini sordu. Teyzemiz, güneş gözlüğünü takmış, kibar kibar sorusunu sormuş ve bizden cevabını bekliyordu. Biraz ileride olduğunu söyledik. Annem durdu durdu “Ya ben sizi bir arkadaşıma benzetiyorum, Xtina?” Xtina mı? Ne Xtinası? Şaka şaka. Kadının adını hatırlamıyorum. Sasa’da iş arkadaşıymış annemin. Bir olay olmuş ve kadın çekip gitmiş Sasa’dan. Annem olayı anlattı da üzüldüm yani kadın için. “Güzel de bir kızdı” deyip deyip durdu annem. Eczaneye gidip ilaçlarımızı aldık. Puff… Kendimi ayaküstü soyulmuş hissediyorum. Şu sağlık olayı ne kadar da önemliymiş. Allahtan maddi durumumuz normal de ilaçları falan alabiliyoruz. Alamayanlar napıyordur kim bilir? Yine karamsarlığa bağladım. Eve gelir gelmez uzandım televizyonun karşısındaki koltuğa, bir uyumuşum, bir uyumuşum. Saat akşam altıda kalktım. Kafa olmuş bir milyon.