Temmuz

20 Temmuz 2014

Tanıdığım birçok kişi yabancıymış gibi. Yaşımız ilerledikçe bir şeyler değişiyor, bunu kabul edebiliyorum fakat insanların yüzlerindeki sahte ifadeler gün geçtikçe daha da kalıcı hale geliyor. Belki de onların normal davranışları bana sahte geliyor, bilmiyorum. Arkadaşlarımla birlikteyken bir anda zaman duruyor, evet, resmen duruyor gibi oluyor. O anda insanların yüzlerine bakıyorum. Birbirleriyle olan etkileşimlerini, birbirlerine nasıl baktıklarını gözlemliyor; karşılarındakilerin yüzlerine bakarken düşünebilecekleri şeyleri tahmin etmeye çalışıyorum. Bunu gerçekten de yapıyorum.

İnsanların davranışlarını izlemeye bayılıyorum. Birbirlerine bakarkenki o yüz ifadeleri o an ne düşündüklerini çok iyi yansıtıyor. Tam tamına ne düşündüklerini bilmesem bile konu başlıklarını az çok belli oluyor. Hissettikleri duyguların ismini koyabiliyorum. İnsan davranışları aslında çok basittir. İnsanlar hayatının yaklaşık yüzde atmışını farkında olmadan yaşarlar. Davranışlarının farkında olanlar ise bu oranı epey bir yukarı taşırlar fakat hiçbir zaman bu oran yüzde yüzü bulmaz. Hatta yüzde sekseni bile bulmayabilir. IQ’su belli bir seviyenin üstünde olan insanların bazı şeyleri yaparken normal insanlardan daha çok farkında olarak yaptığı söylenir. Peki ya diğerleri? IQ’su uçuk olmayıp da gerçekten bulunduğu zaman diliminde bir çok şeyin farkında olanlar? İşte onlar kendilerini geliştiren insanlar. Çok farklı kaynaklardan yararlanıp farklı kişilerle irtibata geçerek bilgi üstüne bilgi katanlar. Üst üste gelen bilgi sayesinde de farkındalıklarını artırıyorlar.

Çok zeki biri olduğumu düşünmüyorum ama komşularım zeki olduğumu söylüyorlar (yazan burada kendini övüyor :D) Şaka bir yana aslında zeki diye bir kavram yok benim için. Her insan zekidir fakat farklı konularda öyledir. Sanata aklı basan biri için sanatçılar kendi aralarında “o kişi gerçekten çok zeki” derler. Zeka mı yoksa ilgi alaka mı? Pek bilinmez. Şimdi o konuya hiç girmeyeyim. Beynimle parmaklarım yarıştığı için konunun dışına çıkma gibi bir lüksüm yok malesef. Peki ben nasıl farkediyorum? İzliyorum, sadece izliyorum. Fakat uzun bir süredir izliyorum. Bir masada konusu geçen konuyu baz alarak insanların yüz ifadelerini gözlemliyorum. Ses tonlarını nasıl kullandıklarına dikkat ediyorum. Genelde benim yaşımdakilerin yumuşak sesleri oluyor. Biraz daha çocuksu olduklarını gösteriyor. Yetişkinlerin sesleri ise biraz daha kalın ve çok çıkıyor. Ben de arada bir yerde ortayı bulmaya çalışıyorum. Yeri geliyor biraz çocuksu davranıyorum ve bu durum karşıdaki kişinin olgunluğuna göre değişiyor, yeri geliyor yaşlı bir adam misali kelimeleri üstüne basa basa kart bir sesle söylüyorum. En çok hoşuma giden olay ise el hareketlerimi, yüz mimiklerimi kullanarak sesimi indirip çıkarmam. Bunu yapmanın karşındaki kişiyi etkilediğini düşünüyorum. Konuşulan konu hakkında pek bilgin olmasa bile ses kontrolün ile az bilgin birleştiğinde karşı tarafa iyi göründüğün izlenimini veriyorsun. Tabi hiç bir şey bilmiyorsan susmak en iyisi. Konuştukça battığım durumlar da oldu tabi.

Neyse çok uzattım. Bugün bir arkadaşımın doğum günüydü. Çıkışta kendisiyle biraz konuştum ve her erkeğin olduğu gibi kız arkadaş eksikliğinden yakındı. “Yaş geldi geçiyor” psikolojisine girmiş, üzüldüm. Yolda yürürken kendimi düşündüm ve vardığım nokta:

Sevgilim yok, çünkü arkadaşlarıma tapıyorum.