Bu hafta karargah bölüğündeki işim belli oldu. Disiplin Subaylığı’ndaki asteğmene yardımcı olarak çalışıyorum artık. Şanslı sayılırım, asteğmen çok iyi biri. İşi bana öğretebilmek için elinden geleni yapıyor. Sorduğum sorulara sıkılmadan cevap veriyor. Tek bir sorun var şimdilik, o da gelecek olan disiplin subayının nasıl biri olduğu. Asteğmenin dediğine göre gelecek olan kişi iyi biriymiş ama buraya geldikten sonraki tutumu nasıl olur bilmiyorum.
Nöbetlerimiz başladı. İlk nöbetimi cuma günü yaptım. Bu hafta yine yatarız diye düşünüyordum ta ki biri çıkıp “Yarım saat sonra nöbetin var” diyene kadar. Acemiyken nöbetleri dert etmiyordum ama son iki gün tuttuğum nöbetlerden sonra nöbetlerin dedikleri kadar sıkıntı bir şey olduğunu anladım. Hizmet bölüğüne geçseydim nasıl olurdu demeden geçemiyorum. Hizmete geçen arkadaşların hem nöbet sayıları az hem de nöbet tuttukları yerler iyi. Biz iki kritik yerde nöbet tutarken onlar benzinlikte ve merkezi kafeteryada sivil bir halde tutuyorlar. Gerçi benzinlikte silahla bekliyorlar. En azından nöbet sayıları az. Neyse yapacak bir şey yok. Kaldığımız koğuşlar rahat, duş saatleri esnek, çamaşır makinesi var, içtimalar kolay alınıyor… Bunları düşünecek olursak tuttuğumuz nöbetler değer diye düşünüyorum şimdilik. Bakalım ilerde neler diyeceğim bu nöbetler hakkında.
Bu hafta yeğenim doğdu 😀 Çok ilginç bir duygu aslında. O ikinci dayılık hissini nedenini açıklayamayacağım bir şekilde yaşayamıyorum. Deliler gibi mutlu olmam lazım aslında ama mutlu olamıyorum. Sanki sadece İpek varmış gibi geliyor bana. Askerdeyken her şey biraz daha yapay, duygularım bile. İnsanları özleyemiyorum, annem babam olsa dahi. Komutanların dediği tabirler “mala bağladım”.
Arkadaşlarla şuan internet kafede takılıyoruz. Haftasonu Erzincan’da yapabileceğin pek bir şey yok. İki tane cadde ve cadde üzerindeki esnaftan başka bir şey yok. Bu sabah içtimadan sonra nizamiyenin önündeki taksilerden birine atladık. Ana caddelerden birinde indik. Kahvaltıyı dışarıda yaparız güzel bir şekilde diye düşündük nizamiyeden çıkmadan önce. İlk olarak kahvaltı yapabileceğimiz bir yer aradık. Pazar günü ve ramazan ayında olmamız nedeniyle her yer kapalıydı. Uzun bir süre yürüdükten sonra pidecinin birine girdik. Erzincan’ın kır pidesi meşhurmuş, yiyelim dedik ama adamlar yarım saat sonra hazır olur anca deyince atıştırmalık bir şey yeyip çıktık. Caddenin yukarısına doğru yürürken üst devrelerden üç arkadaşla karşılaştık. Onlarda bir beş dakika yürüdükten sonra tertip arkadaşlardan ikisiyle karşılaştık. Sevinmiştim çünkü iki kişiyle pek iyi geçmiyordu çarşı izni. Ne kadar çok olursan o kadar eğlenceli oluyor. Kişi sayısı arttıkça sohbet edilecek konu sayısı da artıyor.
Bu hafta nöbetlerden dolayı biraz zor geçeceğe benziyor. Napacam bilmiyorum.
Bölükte garip garip şeyler oluyor. Bir tanesini anlatayım. İngilizce çalıştırdığım bir uzman çavuş var. Açıköğretimden İngilizce sınavlarına giriyor. Adam kaç kere geçememiş sınavı. Biz bölüğe gelir gelmez içtimada “İngilizce bilen biri var mı?” diye sormuş. Bizimkiler de beni söylemişler. Ben içtimaya gelir gelmez adam beni sormuş. O günden itibaren bir kaç kere uzmanı subayı ders çalıştırdım. Tam ders çalıştırmak denemez, sadece çıkmış sorulara baktık. Bazen gece 12:30’a kadar çalışıyorduk nöbetçi olduğu sıralar. Benim için zor oluyordu biraz ama pek de sorun etmiyordum. Neyse, en son odasına gittiğimde içeride bizim nöbetçi başçavuş da vardı. Adem uzman geç otur şöyle hoca dedi, ben de yanındaki sandalyeye oturdum. İkisi konuşmaya devam etti. Akşam saat dokuzda yat içtiması alınıyordu. Başçavuş da nöbetçi olduğundan Adem uzman “bu arkadaş bana iki saatliğine lazım, nöbetten düş sana zahmet” dedi. Başçavuş da tamam dedi. Konuşmaya devam ettiler, biraz siyaset konuştuktan sonra sohbeti bitirdiler ve başçavuş içtima almaya gitti. Biz de ders çalışmaya başladık. Yarım saat geçtikten sonra bir telefon geldi. Arayan başçavuştu. Adem Uzman konuştu ve bana dönüp “az kalsın firar ettiğini düşüneceklermiş” dedi. Ben de güldüm ve bir şey demedim. İki üç saat çalıştıktan sonra koğuşa gittim. Elbiselerimi değiştirdim ve yatağıma yatıp uyudum. Sabah kalktığımda arkadaşların çoğu bana önceki gece nerede olduğumu sordu. Ben de Adem uzmanın yanında olduğumu ve başçavuşun da bunu bildiğini söyledim. Arkadaşları beni aramaları için iki kilometre ötedeki merkez kantine bile göndermişler. Hizmetteki arkadaşları aramışlar, sormuşlar. O derece, herkes beni aramış. Hani başçavuşa söylememiş olsam hadi neyse de adam yanı başımızdaydı, nasıl unutabilir. Bir de o adama uyanık diyorlar. Bilerek mi öyle yaptı anlamadım. Kalmış şurada 130 günüm askerden mi kaçacam? Bunu düşünebilecek kadar garipler sanırım. Daha geçen gün buna benzer bir olay yaşandı. Akşam 8-10 nöbetine gittim. Nöbette olduğumu koğuştaki pek samimi olmadığım arkadaşlar biliyordu. Zaten nöbet kağıdında da yazıyor. Yat yoklamasında beni aramışlar. İnsan yoklama almadan önce nöbetçi listesine bir bakar. Onu bile düşünemiyorlar o kadar süre burada kalmışlar. Bizim üzerimizde oynuyorlar gibi geliyor. Bugün birlikte çarşıya çıktığım arkadaşa da aynı şeyi yaptılar. Bazen bu tip durumları önceden sezebiliyorum. İleriki zamanlarda anlaşılacak ne olup bittiği.
Şu aralar yanımda getirdiğim müzik çaları ani bir arama sonucu nasıl saklarım diye düşünüyorum. Keşke getirmeseydim diyorum ama bazen canım sıkılıyor ve müzikle sakinleşiyorum. Zaten boş durduğum zamanlar içimden şarkı söylüyorum. Genelde nöbetteyken vakit geçsin diye yapıyorum bunu. Çok saçma geliyor. Hani telefon olsa hadi neyse de müzik çaları da yasaklamış olmaları gerçekten garip. Herkesin elinde cep telefonu gezerken ve bunu da bütün komutanlar biliyorken neden ani arama yapıyorlar anlamış değilim. Mantığın olmadığı yer diyorlar ya, harbiden öyle. Mantığım “M”si bile yok. Bize nöbet yerlerine giderken silah ve mühimmat veriyorlar herhangi bir şey olur diye. Lan bir olay olsa bir aylık asker ne yapabilir ki? Adam arabayla karşımızdan hızla gelse ve ateş etse napacaz biz? Yapabildiğimiz ilk iş zaten bir yerlere saklanmak olur. Adam akıllı eğitim almamış insanları kilit noktalara koymaları harbiden mantıksız. Bu noktalara uzman çavuşları ya da özel yetiştirilmiş paralı askerleri yerleştirmeleri gerek. Haberlerde gördüğümüz o asker ölümleri harbiden gereksiz yere yapılan hatalar yüzünden gerçekleşiyor.
Çocuğum olursa ve bedelli askerlik olayı devam ederse parası neyse verecem gitmesin askere maskere. Mantığın olmadığı bir yere ben ve benim çocuğumun işi olamaz. En verimli olduğum zamanı askerde gereksiz işler yaparak harcamam vatan için bir kazanç değil, tam tersi, bir kayıp. Burada altı ay boş vakit harcayacağıma, çalışır, ülkeme vergi öderim daha iyi.