Günlerden cumartesi. Dün öğle yemeğimi yedikten sonra yukarı çıkıp biraz uyudum. Öğle içtimasını ulaştırmada alacaklardı. Silahlarımızı alıp hemen ulaştırmaya gittim. Oraya vardığımda kimsenin silah almadığını gördüm. Benden sonrakiler de silah alıp gelmişlerdi. İçtima bittikten sonra komutanın söylediği bir tabloyu Excel’de yapmak için yazıhaneye gitmek için yola koyuldum. Yanımda Selim Can vardı. AMK’nın önündeki kolamatikten bir şeyler almak istedik. Bedavacı da oradaydı. Selim’e bir icetea ısmarladıktan sonra o da elini uzatmış, espri yapıyormuşçasına benden kola ısmarlamamı istedi. Şöyle bir güldüm, sonra arkama bile bakmadan gittim. Yazıhanenin sevmediğim -daha doğrusu bir türlü sevemediğim – yazıcısı oradaydı. Çocuğu sevmeye çalışıyordum ama nedense yapamıyordum davranışları yüzünden. Kendisini övecek, mutlu edecek şeyler söylemeye çalışıyordum. Ben komutanın istediği çizelgeyi bilgisayarda ayarlarken o da nöbet çizelgesini hazırlıyordu. Nöbet çizelgesinin çıktısını imza defterine koyacaktı. İşe başlamadan önce çok yoruldum, bunaldım gibisinden bir şeyler söyledi. Sonra yanına gidip insanlık namına iyilik olsun diye çizelgeleri ben imza defterine yerleştirmek istedim. Daha sonra kendi ismimi aradım listede. Dört saat silahlık nöbeti yazmış bana. Bir arkadaşıma da (bedavacı) dört saat silahlık nöbeti yazmış. Hazır kıtanın hepsi yarın nöbet tutacak deyince nöbet çizelgesine tekrar baktım. Beni 2-4 nöbetine yazmış. Diğerlerinin isimlerine de baktım. Hazır kıtadan sadece koğuş görevlisinin, çavuşun ve bedavacının ismi yoktu. Diğer ikisini anlıyorum da beden bedavacının ismi yoktu?
Bedavacının şöyle bir özelliği var. Komutanların yanına gider, onlarla çıkarlarını koruyabilmek için yakın temasta bulunur. Yani ilk önce ortamı yumuşatır, kendini tanıtır. Daha sonraki sohbetlerinde de Mithat Hatipoğlu gibi acıklı gözlerle derdini anlatır. Tabi sonunda da bir şeyler kazanır. Haklı ya da haksız.
Yazıhanede çalışan başka bir yazıcıya gelip benim çim sulamadan düşür demiş bedavacı. Zaten hiçbir işi olmayan arkadaşımız, bir de gelip bunu söylemiş 🙂 – ki sulama da yapmıyordu doğru dürüst. Bugün de silahlığa tıraş olmadan, kamuflaj giymeden gitmiş. Geçen hafta da aynı şeyi yapmıştı ama hiçbir şey söylememiştim. Normalde oraya tıraşsız ve kamuflajsız gitmek yasak. İster hafta sonu olsun, ister hafta içi. Bugün öğlen devriyesi vardı. Gitmiş devriyeyi başkasına kitlemeye çalışmış. Mazereti de “ya şimdi kim gidip tıraş olacak, kim gidip kamuflaj giyecek” imiş. Duyunca şok oldum. Rahatlığın bu kadarı. Adam hem kamuflaj giymiyor, tıraş olmadan silahlık görevi yapıyor, hem de devriye atmaya gitmiyor. Devriyeyi başkasına vermek zaten suç, herhangi ciddi bir gerekçe olmadıkça. Hem görevini yapmıyor, hem de insanları kullanmaya çalışıyor. Ayıp.
İnsanın içinde utanma duygusu olacak…