Ağustos

24 Ağustos 2013

Çoğu zaman kendimi boşta hissediyorum. Üniversite hayatımın bitmesinden ötürü değil bu durum. Polonya’dayken de az da olsa vardı. Kendi üniversitemdeyken hayatımın nasıl gittiğini hatırlamıyorum bile. Seneler birden akıp geçti sanki. İlginç bir durumdayım şuan. Dün izlemiş olduğum bir filmin de etkisindeyim, sersemleşmişim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Bu yaşta geleceğe dair bir planımın olmayışı da beni kahrediyor açıkçası. Hayatı gelişine bırakmak istemiyorum, çünkü kontrolün elimde olması gerekiyor kendimce. Çok karışık duygular içinde hissediyorum kendimi. Bazen birilerine kızarken, bazen de kendime kızarken buluyorum kendimi. Aslında yapmam gereken tek şeyin bir şeye başlamam gerektiğini biliyorum ama başlayamıyorum. Sanırım neden yapamadığımı bulup onları kendimce engellemem gerekiyor. Yavaş yavaş yapmam gereken şeyler çıkıyor ortaya ama biliyorum ki geri gidecekler. Çünkü hep gilip gittiler.

“Bir şeye başlasam sonu gelecek gibi ama…”

Yapılması gereken çok şeyin olduğunu biliyorum ama dünyaya ve Türkiye’ye baktığımda sanki her şey aynıymış da, herkes aynı şeyleri yapıyormuş gibi görünüyor.

Çalışan insanlara bakıyorum. Gün boyunca çalışıyorlar, sabah altıda uyanıp sekizde iş başı yapıyor ve altıda işten ayrılıp yedide evde oluyorlar. Akşam yediden sonra bir insan napabilir ki? Ne yapmak ister daha doğrusu? Ya çok sevdiğin bir kişi ile geçireceksin vaktini, ya da önceden plan yapıp dışarı çıkacaksın arkadaşlarınla. O bile bazen mümkün olmuyor, sonuçta herkesin işten sonra yapmak istedikleri farklı şeyler var. Onlarla bir olup buluşmak zor oluyor. Hadi haftada bir gün bilemedin iki gün dışarı çıktın. Peki geri kalan günler? O günlerde neler yapacaksın? Bu durumda devreye şehrin ne kadar aktif olup olmadığı giriyor. Yaşadığın şehirde bireysel olarak ya da sevdiğin kişiyle gidebileceğin bir faaliyet varsa planlayıp yapabilirsin. Her gün de yapamayacağına göre bir müddet haftanın bazı günleri sıradan olacak ve herkesin yaptığı gibi televizyonda o saçma bulduğun şovları izleyeceksin. Zamanla onları kabul edecek ve izlemekten hoşlanacaktın. İşte sonunda sen de onlardan biri oldun. Hani farklı kalmaktı istediğin? Sıradan biri olmayacaktın sana göre? Üzgünüm ama herkes aynı şeyi düşünüyor. Herkes aslında kendinin sıradan bir insan olmadığını, çok farklı, ilginç olduğunu düşünüyor. Bazıları kendini başkalarından yüksek görmeyi, sokak ağzıyla “cool” olduğunu düşünüyor. Bazıları kendilerini umutsuzluğa ve sevgisizliğe vurmuş bir şekilde arabesk ya da country tarzda müzikler dinleyerek maddi ve manevi açıdan iyi olan insanları düşünüyor. Herkes kendi çevresinde dönüyor kısacası. Hayat aynı… İstediğin kadar kendini geliştir. İstediğin kadar iyi bir işin, iyi bir evin, iyi bir araban olsun, tek ihtiyacın olan şey yanında olmadıkça, eninde sonunda kendini üzecek ve yalnızlıkla baş başa kalacaksın. Olması gerekenin bu olmadığını düşünecek, daha iyilerini hakettiğini düşüneceksin. Belki de bunu düşünürken karşındaki televizyondan yayınlanan haberlerde Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de ölen insanları görecek, yine üzüleceksin. Ne kadar şanslı olduğunu, elinde onca şey olmasına rağmen, en önemli şeye – sağlığa ve huzura – sahip olduğunu bilmene rağmen, neden şikayet ettiğini bilmek isteyeceksin. Kendi içinde çok derine inmeden ben sana söyleyeyim. Hepimiz aynıyız. Bunu değiştiremediğimizi anladığımız anda mutluluğa ulaşacağız.

İstediğim tek şey, insanların bilmediği özel bir kuruluşta, insanoğlunun gidişatını değiştirebilecek, büyük olmayan şeyler üzerinde delicesine çalışmak, ona kendimi adamaktı. Aptal gibi görünmek ve kendimi bir şeye adamaktı istediğim. Yanımda, benim gibi olan arkadaşlarımla bir yaşadığım yabancı bir ülkede, bir kafede kahve işip sohbet etmekti istediğim.

Benim, bir bilimadamı olmam gerekiyordu. 

İnsanlığa yardım etmem, küçük ama önemli olan o şeyi bulmam gerekiyordu ama,

olamadım.