Perşembe günü Kurban Bayramı vardı. Sabahın kör saati olan altıda uyandık, bayramlıklarımızı (kamuflaj) giyip kahvaltıya geçtik. İçtimamızı aldık, tören alanına doğru, uygun adımla yürüdük. Örnek bir bölüğüz, lütfen. Tören alanındaki yerimizi aldıktan sonra birbirimizle bayramlaştık, sarıldık, koklaştık. Bulunduğumuz yerin tam önüne – çimlerde sıralanmıştık – bir masa, üzerinde kolonya ve çeker tabağı vardı. Tugay komutanı geldiğinde iyi saki çekilebilmesi için uygun bir ortam hazırlanmıştı. Askerlerin arasından komutanla bayramlaşmak için bir er, onbaşı ve çavuş seçildi. Çavuş, flamayı tutan arkadaştı. O gidince flamayı benim elime tutuşturdu. Flamadan anlayan başka biri vardı, ona seslendiğimde pek de oralı olmadı, bildiğin kaçtı. Neyse, beş metre ötedeki flamacı ne yaparsa ben de aynısını yapacaktım. Göz ucuyla hep onu takip ettim. Komutan geldi, bizim komutanlar da yanımda duruyordu. Bir iki hata yaptık, flamayı kaldırırken. Yeniydim, yapabileceğim bir şey yok. Bu zamana kadar verselerdi elimize flamayı, öğrenirdik nasıl tutulması gerektiğini. Tugay komutanı sırayla komutanların ellerini sıkarak bayramlaştı. Tabi bu arada flamanın dik olması gerekiyormuş, ben yine yanlış yaptım. Kafam diğer taraftaki flamacılardaydı. Onlar yatay halde tutuyorlardı, benim bir yanımdaki hariç. Yatay halde olanlara inanarak ben de yatay tuttum. Bölük komutanı, hazır ola geç deyince ben de flamayı dik hale getirdim. Tugay komutanı gelip geçti, komutanlar bizimle bayramlaşmaya başladılar. Hata yapıp yapmamak çok da umurumda değildi açıkçası, tören de zaten çok önemli değildi. Komutanlar bizimle de bayramlaştıktan sonra bölüğe gittik. Hazır kıta olduğumuz için kamuflajları çıkarmadık, aşağıya inip oturduk.
Bayramın ikinci gününde çarşıdaydık. Her zamanki sıkıcı çarşı, o gün biraz daha sıkıcıydı. İnternet kafeye gidip biraz takıldık. Yemek yeyip başka arkadaşlara takılmaya gittik. Sonunda da tugaya geri döndük. Ne yapabilirdik ki? Aynı şeyler işte.
Bugün internette takılırken askere gelmeden önce devamlı takip ettiğim bir bloga baktım. Kendi kafa yapımı hemen unuttuğumu farkettim. O cool düşünce sistemini geride bırakalı çok olmuş ki unutmuşum, haha. Ulan ne oldu bana? Vizyondan uzaklaşmaya mı başlamışım? İstanbul’daki mekanlara takılma vaktim gelmiş de geçiyor. Beni çizgimden çıkarmışlar, hehe. Yavaş yavaş buradakilerden uzaklaşıp önceden olduğum “Ben, Caner”e dönmem gerekiyor.
Soundcloud’da bir parça buldum: Alessia Cara – Here. Ses, lirik yeterince iyi. Bira, vodka, rakı hikaye… Bana parça lazım.
Let’s get high.