Temmuz

30 Temmuz 2013

Son zamanlarda annemin sırt masajları sayesinde erkenden uyanıp çok geç olmasa da gün ortasına doğru uyanabiliyorum. Uyandım. Uyandım ama zar zor kalkabiliyorum. Uykudan uyanmak, kafayı ansızın bir boruya çarpmak kadar basit ama sancılı bir durum. Biraz oyalandım, odaları dolaştım, e-maillerimi kontrol ettim. Üçe on kala hastanede randevum vardı. Son zamanlarda gözlerimle ilgili biraz sorunum vardı. Göz kızarması, akması falan filan… O kadar çok vakit geçirmişim ki saat neredeyse iki olmuş. Hemen kayvaltılık bir şeyler atıştırdım, üstümü değiştirdim, cüzdanımı, telefonumu, kulaklığı ve en önemlisi kimliğimi kontrol ettikten sonra yola koyuldum. Güneş tam tepedeyken, yürüye yürüye hastaneye vardım. Ülkeye yabancıyım resmen. Neyin nerede olduğunu bilmiyorum. En son taa ne zaman geldiğimi bile hatırlamıyorum. Bir görevliyi gördüm ve hızlı adımlarla yetişmeye çalıştım. Adama göz polikiliniğin nerede olduğunu sordum. Bana umursamaz bir tavırla, “A blokta…” dedi, sanki ben A bloğun nerede olduğunu biliyorum. Söylenmedim ve etrafta gezmeye devam ettim. Biraz yürüdükten sonra gördüm A bloğu. İçeri girdim, tabelalara baka baka ilerledim koridorda. Koridorun sonundaki merdivenin hemen üstünde polikiliniğin ismi yazıyordu. Yukarı çıktım kaydımı yaptırdım, sıramı bekledim. Allah’tan eskisi gibi çok sıra derdi yok. Hemen giriyorsun içeriye. Gözlerimi kontrol ettirdikten sonra doktordan almam gereken ilaçların listesini kaptığım gibi dışarı çıktım. Annemi aradım ve diş telleri için verilmesi gereken parayı bankadan çektik. Atladık otobüse, vardık ofise. Doktorun hastası vardı, biraz bekledik. Beklerken entellektüel katsayımızın artması için birkaç gazeteye göz attık. Bir ara röntgen çekmek için görevlinin biri beni radyasyonlu odaya tıktı. Kafamın etrafında o makine dönerken acaba beyin hücrelerim patlamış mısır gibi kuduruyor mudur diye düşündüm. Birkaç dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi annemin yanına oturdum. Hiçbir şey de olmamıştı zaten. İçeriden doktorun yardımcısı geldi ve kibarca “Sizi içeri alabiliriz Caner Bey…” dedi. Kibarlıktan ölmesi hoşuma gitmişti. İçeriye girdik ve hasta koltuğuna oturduk. Hemen senin birkaç fotoğrafını çekmem gerekiyor dedi doktor ve kapının eşiğine geldim. Birkaç tane fotoğraf çekti ve hasta koltuğuna oturduk tekrar. Otururken de ağzımın fotoğrafını çekti defalarca. Napacaktı onca fotoğrafı, söyleseydi önceden, erkenden getirirdim birkaç tane. Hem de Avrupa’da çekilenlerden… Sancılı bir durum olmayacağını biliyordum, internetten izlemiştim. İlk önce dişlerime bir sprey sıktı, daha sonra enjektörle dişlerime mavi bir sıvı sürdü. Biraz bekledik sessizce ve sonrasında operasyon başladı. Aslında yaptığı pek bir şey yoktu beni gıcık eden. Sadece bir ara şu tükrükleri çeken boruyu çekip fırlatacaktım. Braketleri taktıktan sonra ağızımı kapatmaya çalıştım ve o braketleri hissettim. Tanımlanamayan bir duyguydu. Gargara yaptım birkaç kere ve doktor diş teli için hangi rengi istediğimi sordu. Bense artistik bir cevap olan “Benim için estetik önemli değil…” cevabını verdim. Ha? Önemli değil miydi gerçekten de? Evet önemli değildi. Kimin ne dediği umrumda değildi. Zaten ağzımda teller varken sırıtacağımı da düşünmüyordum. Elindeki normal renkteki teli aldı, braketlerden geçirdi, bir şeyler yaptı. Operasyonun sonunda “Hayırlı olsuuun” demeyi unutmadı. Yardımcısı da aynı dileklerde bulundu. Ağzımda yedi sekiz tane braket ve bir tel vardı. Aynaya henüz bakmamıştım fakat dişlerimin önündeki şey iki dudağımın arasında kalan herhangi bir şey gibi hissettiriyordu. Bu telin, bu kadar dişlerden uzak olacağını bilmiyordum. Doktor, son kez neler yemem gerektiğini, dişlerimi nasıl fırçalamam gerektiğini ve hangi diş fırçalarını almam gerektiğini belirtti. Braketlerin ağzıma zarar vermesi durumunda üzerlerine yapıştırabileceğim sakızımsı bir koruyucuyu da verdi. Odadan dışarı çıktık ve yardımcı bir sonraki aya randevu verdi. Annemle ayağımızdaki galoşları çıkardık ve asansöre bindik. Annem, tabi haklı olarak merak ediyordu nasıl doluğunu. Hemen yanıbaşımdaki aynaya da baktım ve durumun o kadar kötü olmadığını farkettim. İlerideki eczaneden de diş fırçalarını aldıktan sonra akşama bizi davet eden teyzemlere gittik.

Tellerim yemek yememde biraz sorun çıkarttı ilk gün. Bunun bir buçuk belki de iki sene boyunca nasıl devam edeceğini merak ediyorum. Umarım her şey yolunda gider.