Yarın staja başlıyorum. Fabrika ortamında olmanın nasıl bir duygu olduğunu merak ediyorum doğrusu. İnsanlar bir yere giriyor saatlerce çalışıyor, ne oluyor la orada? Merak ediyorum işte. İçimde hiç heyecanın olmaması, hayattan daha fazla zevk alamadığımın bir göstergesi olarak yorumluyorum. Bazen doyumsuz biri gibi görüyorum kendimi. Elimdeki fırsatların bir çoğunu kullanıp az insanın sahip olabileceği şeyleri aldım, pek az kimsenin gidebildiği yerlere gittim. İşte şimdi ulaşmam için elimde bir hedef kalmadı. O yüzden böyle doyumsuzum.
Staja bir gün kaldı. Ne yapacağımı, nasıl geçeceği hakkında en ufak bir fikrim yok. Gün içerisinde yapmam gereken bir iki iş vardı. Üniversiteye gidip erasmus belgelerimi vermem gerekiyordu. Bazılarını verdim fakat geçen sefer hocamın söylediği şeyi, pasaportumu, götürmeyi unuttum. En kilit evrak da oymuş meğer. Babamdan pasaportumu getirmesini istediler. Böylece kesilen hibemin geri kalan miktarını alabilecektim. Neyse.. Okuldan eve geldim ve bir bitki gibi koltukta dikdik oturdum, saatlerimi harcadım ekranın başında. Akşam oldu, ezan okundu. Yemekler yendi, bilgisayarın başına geçildi. E-mailler kontrol edildi, Facebook durumları güncellendi. Bir ara profil profil gezerken bir arkadaşın profiline yüklediği fotoğrafı gördüm. Erasmus ev arkadaşımdı. Roma’da çekildiğimiz bir fotoğrafta benim yüzümü siyah bir dikdörtgenle kapatmış ve bu fotoğrafı profil kapağı yapmış. Şimdi söylemek istediğim çok şey var o herif için ama “adam” bile olamamış bir insan için “adamca” söylenmek istenen sözler fazladır. Nefesimi yormayayım ve günün geri kalanında yaptığım şeyleri anlatayım. Teller canımı yakıyordu dünkü gibi. Canım yanıyor ama yapabileceğim bir şey yok, ağrı kesiciler bir yere kadar. Acıya katlanmak da bir yere kadar ama en azından yanağımın içi tamamen yara olup bu duruma alışana kadar bekleyecektim. Ertesi gün, stajda vermem gereken belgeleri aradım, buldum. Diş fırçamı ve boş kalırsam okurum dediğim kitabımı da çantaya koydum. Blogumda yazımı yazdıktan sonra da sakal tıraşı olmam gerektiğini hatırladım. Banyoya gidip sakal tıraşını hallettim, duş aldıktan sonra dışarı çıkıp saate bir göz attım. İkiye geliyordu. Saat harbi geçti, sabah yedide kalkacaktım. Hemen yatağıma zıpladım ve uyumaya çalıştım. Tak, diye uyumuşum. Rüya bile görmüşüm.