Mayıs

23 Mayıs 2013

İnsanların birbiri arkasından konuşup yüzlerine tekar bakabilmelerini anlamak çok zor.

Garip şeyler oluyor. Bay A kendini bir şey sanıyor, evrenin merkezinde olduğunu yansıtmaya çalışıyor. Etrafındaki gezegenlerin beyinlerinin ölü olduğundan da haberi yok. Bay B, Bay A’nın Bay C ile kendisi hakkında konuştuğunu duyuyor ve bunun üzerine bir süre yalnız kalmayı düşünüyor. Kendini dışlanmış gibi hissediyor ve önceki enerjisi bir anda sönüyor. Başka arkadaşlar aramaya çalışıyor ama buldukları da pek iç açıcı değil. Eli kolu bağlı bir şekilde evde oturuyor. Durumun böyle devam edemeyeceğini anlıyor ve bir kek yapıyor. Keki, kendisinin arkasından konuşan Bay A’ya ikram ediyor, gizlice, evdeki kimseye hissettirmeden, sinsice. Yerin kulağı olduğunu hatırlayamıyor ve evin diğer üyelerinden Bay D bunu duyuyor. Dolayısıyla Bay D üzülüyor çünkü insanlığın geldiği durumu görüyor. Çaresizliğin bir erkeğin şerefini lekelediği o anı görüyor, üzülüyor.

Durumu şifreliymiş gibi anlatmaya gerek aslında. Evdeki durum öyle karışık ki, yüzsüzlük, bencillik ve kendini beğenmişlik almış başını gidiyor. Kendilerine sorsan öyle değiller ama dışardan bakıldığında pek de öyle değillermiş gibi görünmüyor. Kendilerini hala Türkiye’de nasıllarsa burada da öyleymiş gibi olduklarını sanıyorlar ama bilmiyorlar ki “arkadan konuşma” gibi kötü bir alışkanlığı edindiklerini. Ayrıca şöyle bir durum da var. İki kişinin arasında bir sorun çıktığında diğer iki kişi hiç karışmıyor. “Seninle onun arasında, ona sor, bana değil” tarzında cevap veriyorlar. Bu cevap, olaylardan kaçmanın bir göstergesi. Olaylara ve durumlara tepkisiz olunmayacağını bilmiyorlar. Ne zaman bunu söyleseler, aklıma hep Türkiye’nin genel durumu aklıma geliyor. Hiç kimse, oluşan kötü olaylara bir dur demiyor, tam aksine “Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın” sözünü benimsiyor. Bu böyle olmaz. Herkesin söz hakkı vardır ve doğru ile yanlış, bu şekilde ayırt edilir. Tabi evdeki durumda “Aman kimseyle aram kötü olmasın, aman bana ters davranmasınlar, yalnız kalmayayım.” durumu var. Bunu da dün akşam gördük zaten. Ufuk, arkasından onca söz söyleyen kişiye, söylediklerini duymasına rağmen, kendi elleriyle yaptığı jöleden ikram etti. Olur şey değil. Yüzsüzlüğün bu kadarı. Yalnız kalmaktan korkuyor olabilirsin ama bu demek değil ki “denize düşen yılana sarılır”. Bence Ufuk’un durumu düşünüp tekrar değerlendirmesi gerekiyor.

Her zaman adil yaklaşmaya, saygılı olmaya ve ilgili olmaya çalıştım. Aslında arkadaşlarımı seviyorum ama bazen beni sinirlendiriyorlar. Onları anlamaya çalışıyorum, yaptıklarında mantık arayarak ama olmuyor, bulamıyorum. Önümüzde bir buçuk ay var ve sonrasında çok sevdiğim insanların yanında olacağım. Sadece bunu düşününerek tahammül edebiliyorum bu uzun süreye.

“Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.”