Şunun şurasında ne kadar kaldı? 2 gün sonra askerlik için yola çıkıyorum. Up uzuuun bir yol. Tamı tamına on iki saat. Adana’dan Ankara’ya giderken altı saat sürüyor diye öff püff diyordum ama bu kez on iki saatlik yolu kendim istedim. Zorluklara katlanmayı öğrendim öğreniyorum ve öğreneceğim. Öyle çok heyecanlı değilim, çünkü oradaki ortamın nasıl olacağını az çok kestirebiliyorum. İlk bir ay sıkıntı diyorlar, sanırım dedikleri gibi geçecek. Yoğun bir günlük tempoda, temizlikten ırak, onlarca erkeğin arasında bir ayımı geçireceğim. İnsanoğlu bu, zorluklara da alışır. Tarihte onca savaşa katılmış yüzbinleri düşünüyorum da benim yaptığım ne sanki, altı aylık askerlik. Ona askerlik bile denmez belki de. İşte, adı o.
Son altı yıldır, her iki yılda bir evden uzun süreliğine uzaklaşıyorum. 2011’de Amerika’ya gittim, 2013’de Avrupa’daydım. 2015’de de askere gidiyorum. Az çok uzak kalmaya alıştım. Özleme duygum sanki hiç yokmuş gibi geliyor, tabi askerde ne olacağını bilmiyorum. Evin rahatlığını, annemin yaptığı yemekleri, dışarı geç saatlerde bisiklet sürmeyi özleyebilirim. Tam tersi de olabilir aslında. Kendimi orada da rahat bulabilirim. Hemen hemen her şeyden uzak, özgürlüğün az da olsa kısıtlanmış olan askerlikte; kendi ayakları üstünde durmuş bir şekilde, her an bir sorunla karşılacakmış gibi hazırlıklı, güçlü ve sabırlı olmalıyım. Oraya gidince ömrü boyunca orada yaşayacak biriymişim gibi düşüneceğimden eminim. Bu beni az da olsa rahatlatacaktır.
Arkadaşlarım iyi olduktan sonra sanmıyorum ki canım çok sıkılacak. Koskocaman ükenin her yerinden insan gelecek, her türlü karaktere sahip insanlar… Onlarla geçinmek belki çok zor, belki de kolay olacak, bilemiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum. Kendimi her zaman şanslı hissettim. Askerlikte de şansımın yağver gideceğini umuyorum. İyi düşünen, pozitif düşünen insanların başına iyi şeyler gelir. İşte o yüzden içim rahat. Başıma kötü şeyler de gelse, her zaman iyiye odaklanacağım için kafam da rahat olacak. Tabi eğer üstüme üstüme gelmezlerse.
Canımı sıkan tek bir şey var aslında. O da yolun uzunluğu. Yani koskoca altı ayı düşünmüyorum, sadece on iki saatin nasıl geçeceğini düşünüyorum. O kadar çok yolculuk yaptım ki artık tek bir yerde sabit bir şekilde durmak istiyorum. Avrupa’dan geldikten sonra tam bir ev kuşu oldum. Dışarı acil olmadıktan sonra çıkmıyor, arkadaşlarla olan görüşmeleri sınırlı tutuyor ve yapılması gereken işlerimi olabildiğince aynı güne getirmeye çalışıyorum.
Hayat çok garip gerçekten. Bunu son bir yıldır çok net bir şekilde görüyorum. Herkes kendi hayatını farklı şekilde yaşıyor. Bazen çok önemsiz şeyleri büyütüp birbirlerini üzebiliyor, bazen de küçük şeylerden mutlu olabiliyor insan. Geçtiğimiz bir kaç haftadır kendime devamlı söylediğim bir şey var:
İnsanlara sadece bir kez yaşama hakkı veriliyor ve bu bahşedilen bu hayatta insan
mutlu olmak zorunda.