Ağustos

26 Ağustos 2015

Dün, son bir  aydır ilk defa çarşıya çıktım. Terör olaylarından dolayı çarşı izinleri kitliydi. Dışarıya çıkıp yaptığımız ilk iş güzel bir menemen yemek oldu. Yanımda Selim Can, nizamiyeden Ümit ve Ergün vardı. Kahvaltıyı yaptıktan sonra Selimle birlikte internet kafenin birinde takıldık. Diğerleri de kart oyunu oynamak için bulunduğumuz yerin üst katına çıktılar. Blog için yazmam gereken yazıları yazdım. Yanımda mp3 çalarımı da getirmiştim. Bilgisayara bağlayıp dinlemek istediğim müzikleri indirip attım. Mp3 işi epey bir uğraştırdı; blog işimi tam olarak halledemedim. Selim’in canı nargile çektiği için yakınlardaki nargilecilerden birine gittik. Sağolsun Selim oturduktan sonra bir saat telefonla konuştu. Biraz sohbet ettik ve ardından diğer arkadaşlar geldi. Onlarla da biraz sohbet ettikten sonra kalkıp yemeğe gittik. Sivas Sofrası diye bir yer var. Karışık menü aldığınızda karşınıza her türden eti getiriyorlar. Daha bir tanesini bitirmeden ikinci yemeği getiriyorlar. Doyduğunu hissediyorsun. Tadı da fiyatı da gayet iyi. Yemeği bitirdikten sonra tekrar internet kafeye gittik. bir saat kadar oturduk. O arada bloguma yazmayı istediğim “dövme” konulu yazıyı yazdım. Daha sonra da askeri malzemeler almak için bir dükkana girdik. Taksiye atlayıp birliğimize teslim olduk. Haftaiçi olduğu için nöbet falan yoktu. Zaten istese de yazamazdı yazıcı, hazır kıtada olduğum için. Biraz dinlendikten sonra aşağıya inip televizyon izlemeye başladım. İlerleyen saatlerde uyku bastırmaya başladı ve masanın üstünde uyuya kaldım. Sandalyeleri yan yana dizip üstünde uyudum. Kafamı bir kaldırdım ki saat on bir olmuş. Biraz da masanın üzerinde uyudum yarım saat kadar. Arkadaşın biri beni kaldırıp “istirahat et” diyene kadar uyudum. Silahımızı alıp yukarı çıktık. Çamaşır makinesinin boş olduğunu görünce eşyalarımı getirip yıkadım. Aslında böyle her şeyi anlatmak istemezdim ama o gün gerçekten sivil olmanın ne kadar değerli bir şey olduğunu gördüm.  Elimdeki imkanların kıymetini bilmediğimi farkettim. Sokakta elini kolunu sallaya sallaya istediğin saate kadar gezmenin kıymetini anladım. Şuan için emir altında olduğumdan kendimi devamlı kısıtlanmış hissediyorum. Askerlik gerçekten de insana bir şeyler öğretiyor.

Çarşıdan Fransızca el kitabı, İngilizce bir roman aldım. Sanki romanı okuyabilecekmişim gibi. Fransızca’yı mümkün olduğunca ilerletmem gerekiyor. Bunun için ilk önce sık kullanılan cümleleri ezberlemem gerekiyor. El kitabı almamın nedeni de bu. Bir şekilde zaman bulup şu üç işi helletmem gerekiyor.

  • Fransızcayı ilerletmek,
  • J. K. Rowling “Boş Koltuk” romanını bitirmek,
  • Thomas More “Utopia” romanını bitirmek.

Kendime yine görevler yüklemeye başladım. Umarım en kısa zamanda şu işleri aradan çıkartırım.

(Olayları yaptım ettim şeklinde anlatıyorum çoğu zaman. Yazıları bu kadar basit bir tarzda yazmamın iki nedeni var. Birincisi, yazıları, yaşanan olayları hatırlayabilmek için yazıyor olmam; ikincisi, yazıyı eğer yaşanan gün yazmazsam başka bir gün yazamam düşüncesi. Yazıları daha sonra düzelteceğim zaten.)