Bugün epey yorucu bir gündü. Disiplin Subaylığı’ndan, karargah binasındaki personel şubeye geçtim. Yarbayın isteği/emri üzerine artık oradayım. Çok yoğun bir şube. Diğer şubeler akşam saat altıda paydos derken personel şube en az yediye kadar kapılarını kapatmamış oluyor. Son üç gündür orada çalışıyorum. Şubede çalışan komutanlar da en az yarbay kadar iyi insanlar.
Personel şubede olmanın şöyle bir yararı var. Hemen hemen her şeyden haberin oluyor. Komutanlar yanına gelip çekinirmişçesine izin kağıtlarını rica edebiliyorlar. İşlerini halletmeni sağlamak için tatlı sözler sarfediyorlar. Özellikle resmi tatil günleri, bayramlar yaklaştığında. Geçen gün terhis olmayı bekleyen askerlerin merakla beklediği erken terhis emrini yazdık. Pek önemsiz bir şeymiş gibi hazırladık komutanla. “Bir iki soru sorar, veririz.” gibi sohbetler döndü. O derece gereksiz ve önemsiz. Bölükte erken terhisi bekleyen birkaç kişi var. Bunlardan bir tanesi uzun dönemlerden Oğuz, diğeri de kısa dönemlerden Selim Can. Oğuz bölükteki işlerin çoğunu halleden bir yazıcı. O olmadan yazıhane işlemiyor şu aralar. Komutanlar bütün işleri Oğuz’un üstüne yıktıkları için, o gittiğinde ne yapacaklarını bilmiyorlar. Yeni gelen arkadaşlar da pek oralı değil gibi duruyor. Bunu zaten hem davranışlarıyla hem de sözleriyle belli ediyorlar. Neyse. Dün hazırladığımız Erken Terhis Emri, bugün yayımlandı. Komutan uzun dönemlerden terhis olacak kişilerin arasında kura çekilmesini söylemiş. Kura çekmişler ve ödülü kapan üç kişi arasında Oğuz yok. Şaşırdık. Ne zaman görsek çalışan bu arkadaş nasıl olur da bu ödüle layık görülmez? Hani kura olayını geçiyorum, kapalı kapı arkasında kura çekilmez, ama en azından hakeden insanlardan bir tanesine verilmesi gerektiğini düşünmüştüm. Beni çok bağlamıyor ama insan seyirci de kalamıyor. Öğle yemeğini yedikten sonra merakla yukarıya çıktım, Selim Can’ı görmek için. Onun o mort olmuş yüzünü görmek istiyordum, haha. Kendine bu kadar güvenen Selim Can, nasıl olur da erken terhis alamaz, lol. Şaka maka, Selim de hakediyordu (tabi yedi kişinin beşi de erken terhis verilmesi gerekseydi; yedi kişiden sadece beşi doğru dürüst çalıştı) fakat bunu her seferinde insanların gözüne sokması, millette ters etki yaptı. Artık insanlar “Selim Can almasın diye o kuraya girecem” diyordu, lol. Şimdi şunu açık açık söyleyeyim. Selim, benim en yakın arkadaşım. Arada sırada birbirimizi gıcık ediyoruz, doğru, fakat bu kesinlikle aramızdaki mesafeyi etkilemiyor. Bazen o gününde olmuyor, bazen de ben. Ama mutlaka uyuştuğumuz bir gün oluyor, eğlenip gülebiliyoruz.
Bugün personel şubede saat ona kadar çalıştık. Cuma günü olduğu için altı gibi biter sanıyordum ama öyle olmadı. Akşam yemeğini bile yiyemedim. Sırf kaçırılan bir asker yüzünden akşam saat ona kadar bekledik. Erkan başkanı bile evine gitmedi, o derece önemli bir durumdu. Elimde bir iş vardı, yarbayın erkan başkanına çıkarması gereken. Kitap gibi bir şey hazırlamamız gerekiyordu. Zar zor hazırladık dokümanı. Yarbay da komutana imzaya çıkardı. Yirmi dakika geçtikten sonra yarbay yanımıza geldi. Komutanın bir ton hata bulduğunu söyledi. Tabi yıkılmıştık, saat sekize geliyordu. Kaçırılan çocukla ilgili haber gelinceye kadar vaktimiz vardı. Bir yandan o çocuğun olayının peşinde koşarken bir yandan da şu doküman işini hallettik. Saat dokuz buçuk gibi bizim bölük astsubayı geldi ve komutana benimle konuşmak istediğini söyledi. Dışarı çıkıp yanına gittim. Astsubay bana “Burada olduğunu çavuşa söyledin mi?” dedi. Ben de “Evet komutanım, haber vermiştim.” dedim. Tekrar sordu: “Ne zaman haber verdin?” dedi. Ben de “Saat beş altı gibi.” dedim. Bütün hazır kıta ekibi, araca binmiş hazır bir biçimde bekliyordu. Bir tek ben yoktum aralarında. Komutan çavuşa dönüp biraz laf söyledi. O da pek bir şey söyleyemedi. Sonrasında bana “Sen gidebilirsin, bağlantını koparma burayla” dedi ve selam çakıp gittim. Saat onda paydos verdik. Yarbayla birlikte kilitledik olayı ve Dis.Sb.lığına gittik. Elimdeki eski dokumanı bıraktım ve iyi akşamlar diyip bölüğe gittim. Karnım açtı, tost yemeye gitmeliydim. Bölük astsubayının yanına gidip tostçuya gitmek için izin istedim. Kendisi de tost istedi. Tostçuya gidip iç tost yaptırdım, oradaki yakın arkadaşımla fazla konuşamadan bölüğe geçtim. Komutanın tostunu verdim, kendi tostumu da bölüğün karanlık bir yerinde mideye indirdim, kimse görüp canı çekmesin diye.
Yorucu bir gündü. Telefona biraz baktıktan sonra dayanamayıp kapattım. Başımı yana çevirdiğim gibi uyumuşum.