İnsanların hisleri var biliyor musunuz? Benim de var. Ben de bazen üzülebiliyor, sevinebiliyor, sinirlenip durgunlaşabiliyorum. Şu son bir yıldır duygu konusunda epey bir yol kateddim. En sonunda şunu öğrendim. Umursama. Umursamıyorum artık. İnsanların ne yaptıkları, ne düşündükleri, ne konuştukları artık umurumda değil. Sil gitsin. Artık kolaylıkla silip atabiliyorum. Bu da pek umrumda olmuyor. En son çok samimi olduğum bir arkadaşıma da yaptığım bu. Onu da bir ay içerisinde kafamdan çıkarabildim. Tabi hala ismi aklıma geliyor ama yarın bir gün o da çıkacak aklımdan. Çok mu acımasızım? Hayır.
“İnsanları umursamazsan zarar görmezsin” anlayışını farkedebilmek o kadar da zor olmadı benim için. “Uğruna neleri yapabilirim” diyebileceğim insanlar hiç olmadı şu zamana kadar, belki de hiç olmaz. Bir arkadaşımla konuşurken söylediği şu cümle dikkatimi çekmişti.
İnsanların artık bir şeylere tahammül gücü kalmadı.
Kesinlikle katılıyorum bu görüşe. Artık hiçbir şeye karşı tahammülüm kalmadı. Beni yormadan arkadaşlık yapmak insanlarla arkadaşlık kuruyorum artık. Sağolsunlar yanımda üniversitede aynı bölümde olduğum insanlar var, onlar bana yetiyor şimdilik. Staj yaptığım yerdeki büyüklerim de var tabiki. Bay N.’ı da unutmamak lazım.
Bugünün diğer günlerden pek bi farkı yoktu gece yarısına kadar. Havanın yağmurlu olmasından ötürü bugün de geç kalktım. Normalde sabah on bir gibi kalkıyordum haftasonları ama bugün biraz farklı oldu. Üçte kalktım. Biraz daha uyusaymışım, günü yaşamamış olacaktım. Gerçi yaşanacak pek bir tarafı yoktu. Bilgisayara takıldı yine kafam. Saatlerce bilgisayarın karşısındaydım bugün de. Akşam saat sekize kadar oyalandım. Babam gelince de yemek yedik ailecek, ilginçti, çünkü uzun zaman sonra ilk defa herkes yemek masasında yemek diyordu. Normalde zamanlarımız pek uymaz. Ya biri geç gelir yer ya da diğeri… Yemeği yedikten sonra yine bilgisayar başına geçtim. Gece yarısında bir mesaj aldım. Tanımadığım biri gibi geldi ilk başta. Sonra tanıdığım biri olduğu ortaya çıktı. Mesaj atan bayan G’ydi. Onca zaman geçmişti aradan. Çok ama çok yakın iki arkadaştık biz. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi, ortak yanımız çoktu. O kadar çok yakındık ki ne bir kardeş ne bir sevgili. Biz aslında birbirimizin hiçbir şeyiydik. Bu ilişkinin adını bilmiyorum, sanırım yok. Konuşmayalı yaklaşık iki yıl geçmişti. O süre içinde defalarca aklıma geldi fakat arayıp sormadım. Arayıp sormadım çünkü arayan ilk kişinin kendisi olması gerekiyordu. Hiç beklemediğim bir anda hiçbir şey söylemeden gitmişti. Aslında başından bir olay geçmişti, sonucunda utanabileceği bir olay. Bunu sadece benimle konuşmuştu. Belki de sırf utancından arayıp sormuyor diye düşünmeye başlamıştım. Arayanın ilk o olması gerekiyordu çünkü yaptığı şeyden dolayı utanan bir insanı arayıp daha da utandırmak bana yakışan bir şey değildi. Hazır olduğu zaman, kendini hazır hissettiği zaman beni arayıp konuşacak diye düşünüyordum onca zaman. Ama olmadı. Beni ne aradı ne de sordu. Ortak arkadaşımız olan bayan Ö’ye telefonla konuştuğumuz zaman bazen soruyordum haber alabiliyor musun diye. Onunla konuşuyormuş bazen, ama çok değil. Demekki düşündüğim doğruymuş, utancından konuşmuyormuş benimle dedim kendime. Bugün mesaj attığında şaşırmıştım, kim olsa şaşırmazdı ki? Çok sevdiğiniz bir kimse ortadan kayboluyor ve bir daha hiç haber alamıyorsunuz. Birgün birden ortaya çıkıp “ben evleniyorum” diyor. İşin ilginç tarafı “tebrikler” dememi bekliyor olmasıydı. Kızgındım, kırgındım. Nasıl olmayayım ki? Hala suçu bende arıyor, “neden sen aramadın” diyordu. Nedenini defalarca yazmama rağmen sanki yazdıklarımı hiç görmemişçesine tekrar aynı soruyu soruyordu. Pek fazla yazmak istemedim, ne yazayım ki? Onca zaman konuşmadığın insanla ne konuşabilirsin gecenin bu yarısı? Hiçbir şey.
Yüzeysel bir ilişki yaşıyan insanlar yüzünden hislerimi kaybettim ben. İnsanın canından çok sevdiği arkadaşları olur, birlikte çılgınlık yaptığı zamanlar, tekrar gittiğinde anılarını hatırlayacağı yerler olur. Bende bunların hiçbiri yok, hiç olmadı.
Onlardan ayrılmama neden olan etmenlerden biri de sevgililerinin olmasıydı. Lise bitimine kadar arkadaşlarım sadece benim arkadaşlarımdı. Bir başkasının sevgilisi falan olamazlardı. Garip bir düşünce biliyorum ama sanki arkadaşlarımla benim aramda böyle bir ilişki vardı. Sanki hiçkimsenin evlenip gitmeyeceğini, her daim benim gibi olacağını düşünüyordum. Arkadaşlarımın sevgililik durumunu hiç hesaba katmamıştım üniversite yıllarına kadar. Ne zaman birer birer sevgili bulmaya başladılar o zaman farkettim durumun sonunu. Yarın bir gün evlenir de bunlar diyordum kafamdan – ki öyle de oldu. Nişanlanmaya evlenmeye başladılar tekrer teker. Kim bilebilirdi ki bir zamanlar sulu şakalar yaptığın, bahçede arkasından yakalamaya çalıştığın o küçük genç insanların ev bark sahibi olabileceğini? Ben düşünemezdim, aklıma hiç gelmezdi. Kendilerine sevgili buldukça ayrılmaya, uzaklaşmaya başladım. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi, benden uzaklaşıyorlardı. Kontrol edemediğim bir durumdu. Nasıl kontrol edebilirdim ki?
Yalnız kaldığımı gün ve gün anlamaya başlıyordum. Sevgili bulan arkadaşlarımın sayısı git gide artıyordu. Mitoz bölünüyorlardı adeta. Tehlike çanlarının en yakın arkadaşlarım için çalmaya başladığını görünce olayın farkına vardım. Yalnız kalıyordum! Sadece benimle olmalarını istiyordum. Bir başlasının çekimine kapılmadan, dengeyi bozmadan kalmalarını istiyordum. Çok şey istiyor olamazdım.
Yavaş yavaş öldüğümü farkediyorum. Sanki zaman, Dünya’yla işbirliği yapmış, eskisi kadar taze olmayan bizi yiyip yutmaya hazırlanıyor.