Cuma günlerine bayılıyorum. Haftanın en güzel günü. İşten eve gelirken harcanılan o bir saat var ya, kendini tatmin etsen o kadar mutlu olamazsın. Bu cumanın farklı bir anlamı var, bayramdan önceki son iş günümüz. Önümüzde dört günlük bir tatil var. Sonradında üç günlük bir tatilden sonra yine haftasonu. Yani bu kadar güzel bir cuma olamaz. Neyse. İftara daha vakit vardı, eve gittim biraz etrafı topladım ve uzanıp telefonumu kurcaladım. Burada tanıştığım bir arkadaşım vardı, müzik zevkimiz neredeyse birbiriyle aynı. Aynı olmasa bile anlaşabilirim, biliyorsun. Onunla mesajlaştık, sanki bir ömür boyu dostum olacak biri gibi. Tabi arkadaşlığımızın başı güzel de gerisi nasıl gelecek muamma. Zaman gösterecek. Sonradan tanıştığım başka bir arkadaşımın, Rus, bu haftasonu iki arkadaşı gelecekti, onlarla takılmak zorunda kaldı. “Umarım gelmezler” diyordu. Tataaaa, mutlu son, geldiler. Muhtemelen onlarla takılıyordur şimdi. Telefona o kadar odaklanmışım ki ezan sesini ezanın ortasında duydum. Oyalana oyalana evden çıktım. Saat dokuzu çeyrek geçiyordu. Cevahir’e gittim. Bugün kendimi ödüllendirmeliyim, sonuçta bayrama ailemin yanına gidemiyorsam kendimi bir şekilde ödüllendirmem gerek. Aman ne büyük ödül, aileye kavuşmayı karşılaştırdığım şeye bak, iskender döner. Konuya geri dönelim. AVM’nin kapanmasına yarım saat kala iskender siparişi vermek üzere kendimi kasanın önünde buldum. Saat dokuz buçuk olmuş, ben hala yemek yemiş değilim. Bu oruç olayına kendimi iyi alıştırmışım. Yemeğimi yerken bir yandan da arkadaşıma yazıyordum. O da dışarıdaymış, eve doğru yürüyormuş. Ben de kahve alıp eve geçecektim, belki karşılaşırız falan diye düşünürken evde olduğunu öğrendim. Yüz ifadem:😒. Neyse kahvemi alıp eve gideyim dedim, oha, o da ne? Ekmek sırası. Resmen ekmek sırası. Olum bu saatte sizin burada ne işiniz var, evinize gitsenize. Kahvemi kapar kapmaz eve yürüdüm. Evde yapmam gereken şeyler listesini kontrol ettim ve o da ne? Boş. Patlattım bir dizi, sonra da uyumuşum.
Bugün de yalnızdım.