Sıradan bir gün gibi başladı. Sabah altı buçuk gibi uyanıp hemen hazırlanıp spora gittim. İki saat spor yaptıktan sonra eve gelip direk çalışmaya başladım. İşler birbirini takip ediyordu. Planlı olmasam bile bakmam gereken işler vardı Şişecam’da. Onları bitirdikten sonra öğle arası verdim. Dışarı çıkmam gerekiyordu çünkü bir önceki gün pek dışarı çıkamamıştım.
Starbucks’a giderken ilk önce halamlarla konuştum. Sonra da annemleri aradım. Hastanedeydiler, babam pansuman falan olacak diye düşündüm. Annem test sonuçlarıyla ilgili bir şey söyleyip duruyordu, geçiştirmeye çalışıyormuş gibi. “Ağzındaki baklayı çıkar hadi” dedim Starbucks’taki upuzun sıranın sonunda. “İlaç tedavisine başlayacak” dedi. “Kemoterapi ilaçları almaya başlayacak…” Göğsümde, kalbime doğru bir ağrı hissettim. Annem bunu söylerken sesi titriyordu. Ameliyatta aldıkları kitleyi Ankara’ya göndermişler emin olabilmek için. Bunlardan iki tanesinde bir şey çıkmamışken diğerinde kanser hücresi tespit etmişler ve ikinci seviye olduğu bilgisini vermişler. Zaman resmen durmuş gibiydi, annemin neler yapılması gerektiğini anlatmasını dinliyordum sadece. Ne dediğimi pek hatırlamıyorum. Hastanede onkoloji bölümündeki hastaların bazılarının evine gitmesini bekliyorlarmış, yatakta tedavi edilebilmesi için. Biri gidecek de babam yatacak ve ilaç vermeye başlayacaklar.
Kahveyi alıp eve geldim ama nasıl geldiğimi bilmiyorum. Ablama mesaj attım ama dönmedi. Eve gelip bilgisayar başına geçtim ama babamı düşünmekten başka bir şey gelmiyordu aklıma. Ne odaklanabildim ne de başka bir şey yapabildim. Yaptığım tek şey ekrana öyle bom boş bakmaktı.
Ablamla mesajlaştım, durumdan haberi varmış. O kadar sinirlendim ki, babamın hastaneye kaldırıldığı gün de amcamdan öğrendim haberini. Ulan babam öldüğümde mi haber vereceksiniz bana? Ben bu kadar mı ailenin dışındayım? O kadar sinir oldum ki… Bunda eminim annemin payı var, kesin “Caner’e söyleme” demiştir ablama.
Saat üç gibi kendi senior’uma söyledim, açıkladım durumu. Direkt beni aradı ve biraz konuştuk. Sesim kötü gidiyordu, kendisinden biraz izin istedim. O da zaten yapılacak bir şeyin olmadığını belirtti. Kendimi cidden kötü hissediyordum, zaten hiçbir şeye odaklanamıyordum. Biraz yatağa uzandım ve uyumaya çalışırken Şişecam’daki arkadaşlarım aradı, sorular sormak için. Mecburen bilgisayar başına gidip onlarla konuşmak zorunda kaldım. Sonra tekrar yatağa dönüp biraz telefona baktıktan sonra bu kez de AHC’deki projeden aradılar. Onlarla da konuştuktan sonra tekrar yatağa gidip iki üç saat uyudum.
Şu an saat on bir ve kendimi hala uyuşuk hissediyorum. Yapabileceğim tek şey, olumlu düşünmek ve aileme moral açısından destek verebilmek.