Öyle bir hafta ki, bitmesine o kadar çok sevindim ki anlatamam. Geçen hafta pazar günü Harold ile buluştuk. Kendisini iyi hissetmediğini, rahatsız olduğunu söyledi. Dexter da bana psikolojik nedenlerden dolayı bu şekilde kendini hasta hissettiğini, dışarı çıkıp yürümek istemediğini söylemişti (ki Harold aslında spor hocasıyla fitness yapmak için Beyoğlu’ndan Kanyon’daki MACOne’a giden, 76 yaşında bir amcamız) Hani hiçbir şey yapmayan bir adam olsa bir terslik var falan diyeceğim ama adam spora gidiyor, pazar alışverişine bile kendi gidiyordu, o yaşta.
Pazartesi günü sabah aramadı, öğleden sonra bir buçuk gibi aradı. Hemen hazırlanıp yanına gittim. Bir taksi bulup adamı alıp Avusturya Hastanesi’ne gittik. Yolda taksi şoförü, adamın İsviçreli olduğunu söyledikten sonra saçma sapan Almanca bir şeyler söylemeye çalıştı. O da futboldan duyduklarını söylüyormuş. Biraz ona maruz kaldıktan sonra hastaneye vardık. Gittiğimizde sistemleri yoktu, hemen doktorun yanına gittik. Bir doktor ismi söylemişlerdi, evden çıkmadan önce hastaneyi arayıp sormuştum. Adamın yanına geçtik hemen, şikayetleri dinledikten sonra bizi EKG’ye gönderdi. EKG’si çekildikten sonra direkt doktorun yanına gittik. Oradan oraya gidiyoruz ama durumu kesinlikle iyi değildi, sıklıkla nefes alıyordu. Sanki her an bayılacak gibiydi. İç hastalıkları doktoru grafiği inceledikten sonra durumu anlattı. Hemen asistanına kalp doktorunun hastanede olup olmadığını söyledi. O da şans eseri çıkmış bir saat önce. Doktor bize “Harold’un acilen bugün içerisinde bir kardiyoloji doktorununun görmesi lazım” dedi. Adam bunu iki kez söyleyince ben iyice tedirgin oldum. “Florance Nightingale ya da Memorial’a götürebilirsin” dedi. Hemen Dexter’ı aradım. O da Florance’i söyledi. Orayı aradım, telefondaki kişiyle uzun uzun konuştuktan sonra müsait doktorun olmadığını öğrendim. Sonra da Memorial’ı aradım. Bir doktordan saat akşam beş için randevu alabildim. Ben ararken saat zaten dört buçuktu, o saatte bütün doktorlar genelde hastaneden çıkıyorlar.
Avusturya Hastanesi’nden Memorial Şişli Hastanesi’ne gidebilmek için bir de taksi bulmam gerekiyordu. Galata’da da taksi bulmak imkansız, taksicilerin çoğu çakal, turistleri almaya çalışıyor, o saatler de tam turistlerin Eminönü’ne vs. geçme zamanı. Galata Kulesi’nin oraya doğru gittim, taksi çevirmeye çalışıyorum. Elimi kaldırdığım 4-5 taksici durmadan devam etti. Yoldaki bir polis de durumu farketmiş olmalı ki, taksicilerden bir tanesini durdurdu ve benim binmemi sağladı. Durumu anlattım, adam da iyi biri çıktı şansımıza. Harold’u Avusturya Hastanesi’nin önünden alıp yola koyulduk. Şansımıza taksi şoförü de çat pat Almanca biliyormuş. O da biraz konuştu Harold ile.
Hastaneye vardık, önce lobide biraz oturduk, dinlendi, sonra yukarıya çıktık. Saat zaten dört kırk falandı. Lobide otururken hemşireye bir çevirmen gerekiyor dedim. Ben İngilizce biliyorum ama çevirmen teknik şeyleri daha iyi çevirir diye düşündüm. Gelen çevirmen de siyahi uzun boylu bir kadındı. Doktoru beklerken telefonda birileriyle konuşuyordu. Doktor hazır olunca odasına geçtik. Harold durumunu anlattı, çevirmen çevirmeye başladı. Doktor da ardı ardına soru soruyordu ama çevirmen birebir çevirmiyordu. O kadar şaşırdım ki, benim İngilizcem daha iyiydi, bir ara araya ben girip çevirmenin işini yapmaya başladım. Doktor da sonra bana bakıp durumu çevirmemi bekledi. Ben de çevirdim tabi. O tam bir fiyaskoydu açıkçası. Harold’un sırtını dinledi, kalbini dinledi. Sonra bizi bir odaya gönderdi. Orada ultrason cihazı ile kalbini izledi uzun uzun. O arada da hemşireler kan almaya çalışıyorlardı, sonuçları en erken zamanda alabilmek için. Fakat damardan kanı bir türlü alamadılar. Kolundan denediler, elinden denediler… Biraz aldılar ama bazı testler için gereken kanı alamadılar. Doktor kalbine ultrason ile baktıktan sonra bu gece burada yatması gerektiğini, hatta ertesi günün de anjiyo olması gerektiğini söyledi. Kalbinin bir damarında incelme olduğunu, nedenin tam olarak o olup olmadığını bilmediğini söyledi. Ama yine de oraya bir anjiyo yapılması gerektiğini söyledi. Aynısını Harold’a açıkladım, o da kabul etti.
Hastane üç bloktan oluşuyordu, biz C blokundaydık ve B blokundaki hasta odasına gitmemiz gerekiyordu. Bizi öncesinde muhasebeye götürdüler, önden avans yapabilmemiz için. Harold banka kartıyla öncesinde kardiyoloji ve testler için on beş bin lira ödedi (kan testi, doktor ücreti, ultrasonla bakma hizmetleri için) Muhasebe kısmına geldiğimizde kartından ön avans olarak kırk bin almaları gerektiğini söyledi adam. Kartında atmış bin olmasına rağmen önce kırk denedik, olmadı. Otuz denedik olmadı, yirmi denedik olmadı, on denedik olmadı. Sonra Harold bankayı aradı, bankadaki görevliye ulaşması epey sürdü. Mesai dışı olduğu için normal IBAN ile transfer edemiyormuş, bir limiti varmış. Başka bir şekilde parayı göndermesi gerekiyormuş, mobil banka üzerinden. Telefonundan yirmi bin göndermeye çalıştık ama bu kez altı haneli bir şifre istedi uygulama. “Onun ne olduğunu bilmiyorum ben” dedi Harold. Onun için de bi bankayı aradık, yapamadık bir türlü. Benim hesapta on sekiz bin küsür bir para vardı. Dedim ki ben kendim göndereyim. Geri kalan kısmını odaya geçtiğimizde ödeyelim. Hayır, yeter ki şu adamı bir odaya alalım, dinlensin. Zaten hasta, gelmişiz bir de para ile adamı oyalıyoruz. Harold telefonla konuşurken ben de paralelde Avusturya Hastanesi’ni aradım iki üç kez. Dönüş alamadım, daha telefondan dönüş alınamayan hastaneden de hayır gelmez zaten. Neyse ben kendi hesabımdan hastanenin IBAN’ına on sekiz bin gönderdim, adama da dekontunu gösterdim. Adam dekontun fotoğrafını çekti… Allah kimseyi özel hastaneye mecbur bırakmasın.
B blokta, beşinci katta, bin beş yüz iki nolu odaya götürüldük. Sonra tekrar bankayı aradık, diğer kalan yirmi bini gönderebilmek için. Bankadaki kız, o altı haneyi tanımlatabilmek için uygulama üzerinden bize bir şeyler yaptırmaya çalıştı ama arkadaş, bir iş bu kadar mı zor olur ya, ben bile anlamadım adama anlatılanı. Yarım saat sonra “hastanede ve durumunuz acil olduğundan ben sizin paranızı kolay gönderebilmeniz için SMS’li bir şekilde gönderme işlemini aktif hale getireceğim” dedi. Onu yaptıktan sonra yirmi bini gönderebildik. Bu da bizi zorlayan bir durum olmuştu.
Ertesi gün sabah saat 9 gibi doktor geldi ve durumunu, değerlerini kontrol etti. Yanında da başka bir doktor vardı, onun anjiyosunu yapacak doktor. O da birkaç şey söyledikten sonra çıktılar odadan. Yarım saat sonra Harold’a bir önlük getirdiler, üstünü değiştirip saat onbir gibi anjiyo yapılacak yere gittik birlikte. Anjiyoları yaptıkları odaya aldılar, kocaman bir monitör vardı. Orada olamayacağım için çevirmenin gelmesi gerektiğini söyledim ama çevirmen gelmedi. Anjiyoyu on beş yirmi dakikada yaptılar, sonra bana seslendiler. Ben de içeri girdim. Odanın hemen önünde küçük bilgisayar monitörlerinin olduğu başka bir oda vardı. Orada durabilirsiniz dediler. Sonra doktor gelip bana, Harold’a anjiyo yaptıklarını, fakat stentin de takılması gerektiğini söylediler. Stent demek, ekstra para demekti. Ne kadara mal olacağını bilmiyordum ama durumu kendisine anlattım. Harold da hazır oradayken ve damar yolu vs. açılmışken yapılmasını istedi. İki kez sordum, teyit edercesine ve doktora da kabul ettiğini söyledim. Küçük odaya gittim ve küçük monitörlerden kalbine nasıl stent taktıklarını gördüm.
Operasyon bittikten sonra yukarıya odasına götürdük. Sonrasında her on beş dakikada bir birileri gelip ilaç verdi, tansiyonunu ölçü, bir şeyler yaptılar. Öğleden sonraki toplantılara girmeye çalıştım. Öğlen Velat, akşam da Dexter ile Mehmet geldi. Onlarla biraz oturduktan sonra hastanenin hemen yanındaki taksi durağından taksiye bindirip evlerine gönderdim onları da. İlk gün televizyonumuzda Netflix ve Youtube yoktu, sabah ayarlamışlardı, sonrasında Harold ile bir şeyler izledik Youtube’da. O gece yine orada kaldım.
Ertesi gün de hastanedeydik, yine haplar verildi, tansiyonu ölçüldü. Bir cihaz vardı, devamlı parmağından kalp ritmini ölçüyordu. Onla birlikte tansiyon da ölçüyorlardı. Bir ara uykuya daldı, o arada ben de dışarıdaki bekleme salonunda toplantılara girdim. Sonra yine kontroller, yemekler vs. yedikten sonra doktor geldi ve durumu özetledi. Harold burada kalmak istemediğini söyledi, doktor da “yarın sabah son bir durumuna bakalım, ona göre seni eve göndeririz” dedi. O gece yine bir şeyler izledikten sonra uyuduk.
Ertesi gün doktor geldi, değerlerine baktı, öğleden sonra eve gidebileceğini ama rıza metnini imzalaması gerektiğini söyledi. Onu imzalattık ve ne kadar ödememiz gerektiğini öğrenmek için aşağıya indim. Dexter bankadan para çekip kalan kısmını ödemesi gerekiyordu. Daha önce gittiğim muhasebe yerine gittiğimde beni anjiyonun yapıldığı yere gitmem gerektiğini, ödemeyi de oradaya yapacağımızı söylediler. Oraya gittim ve durumu anlattım. Sonrasında bana bir kağıda yazılmış bir şekilde yüz altmış bin TL faturanın olduğunu söylediler. YÜZ ALTMIŞ BİN… Çok şaşırdım, maksimum yüz bin bekliyordum. Sonra profesyonel bir şekilde, bunun için bir döküm alabilir miyim dedim. Dökümü getirdikten sonra fotoğrafını çekip Dexter’a gönderdim ve o da çok şaşırdı.
Parayı bir şekilde ödedik ve Harold’u evine götürdük.