Açılan Kategori

2023

Aralık

3 Aralık 2023

Öyle bir hafta ki, bitmesine o kadar çok sevindim ki anlatamam. Geçen hafta pazar günü Harold ile buluştuk. Kendisini iyi hissetmediğini, rahatsız olduğunu söyledi. Dexter da bana psikolojik nedenlerden dolayı bu şekilde kendini hasta hissettiğini, dışarı çıkıp yürümek istemediğini söylemişti (ki Harold aslında spor hocasıyla fitness yapmak için Beyoğlu’ndan Kanyon’daki MACOne’a giden, 76 yaşında bir amcamız) Hani hiçbir şey yapmayan bir adam olsa bir terslik var falan diyeceğim ama adam spora gidiyor, pazar alışverişine bile kendi gidiyordu, o yaşta.

Pazartesi günü sabah aramadı, öğleden sonra bir buçuk gibi aradı. Hemen hazırlanıp yanına gittim. Bir taksi bulup adamı alıp Avusturya Hastanesi’ne gittik. Yolda taksi şoförü, adamın İsviçreli olduğunu söyledikten sonra saçma sapan Almanca bir şeyler söylemeye çalıştı. O da futboldan duyduklarını söylüyormuş. Biraz ona maruz kaldıktan sonra hastaneye vardık. Gittiğimizde sistemleri yoktu, hemen doktorun yanına gittik. Bir doktor ismi söylemişlerdi, evden çıkmadan önce hastaneyi arayıp sormuştum. Adamın yanına geçtik hemen, şikayetleri dinledikten sonra bizi EKG’ye gönderdi. EKG’si çekildikten sonra direkt doktorun yanına gittik. Oradan oraya gidiyoruz ama durumu kesinlikle iyi değildi, sıklıkla nefes alıyordu. Sanki her an bayılacak gibiydi. İç hastalıkları doktoru grafiği inceledikten sonra durumu anlattı. Hemen asistanına kalp doktorunun hastanede olup olmadığını söyledi. O da şans eseri çıkmış bir saat önce. Doktor bize “Harold’un acilen bugün içerisinde bir kardiyoloji doktorununun görmesi lazım” dedi. Adam bunu iki kez söyleyince ben iyice tedirgin oldum. “Florance Nightingale ya da Memorial’a götürebilirsin” dedi. Hemen Dexter’ı aradım. O da Florance’i söyledi. Orayı aradım, telefondaki kişiyle uzun uzun konuştuktan sonra müsait doktorun olmadığını öğrendim. Sonra da Memorial’ı aradım. Bir doktordan saat akşam beş için randevu alabildim. Ben ararken saat zaten dört buçuktu, o saatte bütün doktorlar genelde hastaneden çıkıyorlar.

Avusturya Hastanesi’nden Memorial Şişli Hastanesi’ne gidebilmek için bir de taksi bulmam gerekiyordu. Galata’da da taksi bulmak imkansız, taksicilerin çoğu çakal, turistleri almaya çalışıyor, o saatler de tam turistlerin Eminönü’ne vs. geçme zamanı. Galata Kulesi’nin oraya doğru gittim, taksi çevirmeye çalışıyorum. Elimi kaldırdığım 4-5 taksici durmadan devam etti. Yoldaki bir polis de durumu farketmiş olmalı ki, taksicilerden bir tanesini durdurdu ve benim binmemi sağladı. Durumu anlattım, adam da iyi biri çıktı şansımıza. Harold’u Avusturya Hastanesi’nin önünden alıp yola koyulduk. Şansımıza taksi şoförü de çat pat Almanca biliyormuş. O da biraz konuştu Harold ile.

Hastaneye vardık, önce lobide biraz oturduk, dinlendi, sonra yukarıya çıktık. Saat zaten dört kırk falandı. Lobide otururken hemşireye bir çevirmen gerekiyor dedim. Ben İngilizce biliyorum ama çevirmen teknik şeyleri daha iyi çevirir diye düşündüm. Gelen çevirmen de siyahi uzun boylu bir kadındı. Doktoru beklerken telefonda birileriyle konuşuyordu. Doktor hazır olunca odasına geçtik. Harold durumunu anlattı, çevirmen çevirmeye başladı. Doktor da ardı ardına soru soruyordu ama çevirmen birebir çevirmiyordu. O kadar şaşırdım ki, benim İngilizcem daha iyiydi, bir ara araya ben girip çevirmenin işini yapmaya başladım. Doktor da sonra bana bakıp durumu çevirmemi bekledi. Ben de çevirdim tabi. O tam bir fiyaskoydu açıkçası. Harold’un sırtını dinledi, kalbini dinledi. Sonra bizi bir odaya gönderdi. Orada ultrason cihazı ile kalbini izledi uzun uzun. O arada da hemşireler kan almaya çalışıyorlardı, sonuçları en erken zamanda alabilmek için. Fakat damardan kanı bir türlü alamadılar. Kolundan denediler, elinden denediler… Biraz aldılar ama bazı testler için gereken kanı alamadılar. Doktor kalbine ultrason ile baktıktan sonra bu gece burada yatması gerektiğini, hatta ertesi günün de anjiyo olması gerektiğini söyledi. Kalbinin bir damarında incelme olduğunu, nedenin tam olarak o olup olmadığını bilmediğini söyledi. Ama yine de oraya bir anjiyo yapılması gerektiğini söyledi. Aynısını Harold’a açıkladım, o da kabul etti.

Hastane üç bloktan oluşuyordu, biz C blokundaydık ve B blokundaki hasta odasına gitmemiz gerekiyordu. Bizi öncesinde muhasebeye götürdüler, önden avans yapabilmemiz için. Harold banka kartıyla öncesinde kardiyoloji ve testler için on beş bin lira ödedi (kan testi, doktor ücreti, ultrasonla bakma hizmetleri için) Muhasebe kısmına geldiğimizde kartından ön avans olarak kırk bin almaları gerektiğini söyledi adam. Kartında atmış bin olmasına rağmen önce kırk denedik, olmadı. Otuz denedik olmadı, yirmi denedik olmadı, on denedik olmadı. Sonra Harold bankayı aradı, bankadaki görevliye ulaşması epey sürdü. Mesai dışı olduğu için normal IBAN ile transfer edemiyormuş, bir limiti varmış. Başka bir şekilde parayı göndermesi gerekiyormuş, mobil banka üzerinden. Telefonundan yirmi bin göndermeye çalıştık ama bu kez altı haneli bir şifre istedi uygulama. “Onun ne olduğunu bilmiyorum ben” dedi Harold. Onun için de bi bankayı aradık, yapamadık bir türlü. Benim hesapta on sekiz bin küsür bir para vardı. Dedim ki ben kendim göndereyim. Geri kalan kısmını odaya geçtiğimizde ödeyelim. Hayır, yeter ki şu adamı bir odaya alalım, dinlensin. Zaten hasta, gelmişiz bir de para ile adamı oyalıyoruz. Harold telefonla konuşurken ben de paralelde Avusturya Hastanesi’ni aradım iki üç kez. Dönüş alamadım, daha telefondan dönüş alınamayan hastaneden de hayır gelmez zaten. Neyse ben kendi hesabımdan hastanenin IBAN’ına on sekiz bin gönderdim, adama da dekontunu gösterdim. Adam dekontun fotoğrafını çekti… Allah kimseyi özel hastaneye mecbur bırakmasın.

B blokta, beşinci katta, bin beş yüz iki nolu odaya götürüldük. Sonra tekrar bankayı aradık, diğer kalan yirmi bini gönderebilmek için. Bankadaki kız, o altı haneyi tanımlatabilmek için uygulama üzerinden bize bir şeyler yaptırmaya çalıştı ama arkadaş, bir iş bu kadar mı zor olur ya, ben bile anlamadım adama anlatılanı. Yarım saat sonra “hastanede ve durumunuz acil olduğundan ben sizin paranızı kolay gönderebilmeniz için SMS’li bir şekilde gönderme işlemini aktif hale getireceğim” dedi. Onu yaptıktan sonra yirmi bini gönderebildik. Bu da bizi zorlayan bir durum olmuştu.

Ertesi gün sabah saat 9 gibi doktor geldi ve durumunu, değerlerini kontrol etti. Yanında da başka bir doktor vardı, onun anjiyosunu yapacak doktor. O da birkaç şey söyledikten sonra çıktılar odadan. Yarım saat sonra Harold’a bir önlük getirdiler, üstünü değiştirip saat onbir gibi anjiyo yapılacak yere gittik birlikte. Anjiyoları yaptıkları odaya aldılar, kocaman bir monitör vardı. Orada olamayacağım için çevirmenin gelmesi gerektiğini söyledim ama çevirmen gelmedi. Anjiyoyu on beş yirmi dakikada yaptılar, sonra bana seslendiler. Ben de içeri girdim. Odanın hemen önünde küçük bilgisayar monitörlerinin olduğu başka bir oda vardı. Orada durabilirsiniz dediler. Sonra doktor gelip bana, Harold’a anjiyo yaptıklarını, fakat stentin de takılması gerektiğini söylediler. Stent demek, ekstra para demekti. Ne kadara mal olacağını bilmiyordum ama durumu kendisine anlattım. Harold da hazır oradayken ve damar yolu vs. açılmışken yapılmasını istedi. İki kez sordum, teyit edercesine ve doktora da kabul ettiğini söyledim. Küçük odaya gittim ve küçük monitörlerden kalbine nasıl stent taktıklarını gördüm.

Operasyon bittikten sonra yukarıya odasına götürdük. Sonrasında her on beş dakikada bir birileri gelip ilaç verdi, tansiyonunu ölçü, bir şeyler yaptılar. Öğleden sonraki toplantılara girmeye çalıştım. Öğlen Velat, akşam da Dexter ile Mehmet geldi. Onlarla biraz oturduktan sonra hastanenin hemen yanındaki taksi durağından taksiye bindirip evlerine gönderdim onları da. İlk gün televizyonumuzda Netflix ve Youtube yoktu, sabah ayarlamışlardı, sonrasında Harold ile bir şeyler izledik Youtube’da. O gece yine orada kaldım.

Ertesi gün de hastanedeydik, yine haplar verildi, tansiyonu ölçüldü. Bir cihaz vardı, devamlı parmağından kalp ritmini ölçüyordu. Onla birlikte tansiyon da ölçüyorlardı. Bir ara uykuya daldı, o arada ben de dışarıdaki bekleme salonunda toplantılara girdim. Sonra yine kontroller, yemekler vs. yedikten sonra doktor geldi ve durumu özetledi. Harold burada kalmak istemediğini söyledi, doktor da “yarın sabah son bir durumuna bakalım, ona göre seni eve göndeririz” dedi. O gece yine bir şeyler izledikten sonra uyuduk.

Ertesi gün doktor geldi, değerlerine baktı, öğleden sonra eve gidebileceğini ama rıza metnini imzalaması gerektiğini söyledi. Onu imzalattık ve ne kadar ödememiz gerektiğini öğrenmek için aşağıya indim. Dexter bankadan para çekip kalan kısmını ödemesi gerekiyordu. Daha önce gittiğim muhasebe yerine gittiğimde beni anjiyonun yapıldığı yere gitmem gerektiğini, ödemeyi de oradaya yapacağımızı söylediler. Oraya gittim ve durumu anlattım. Sonrasında bana bir kağıda yazılmış bir şekilde yüz altmış bin TL faturanın olduğunu söylediler. YÜZ ALTMIŞ BİN… Çok şaşırdım, maksimum yüz bin bekliyordum. Sonra profesyonel bir şekilde, bunun için bir döküm alabilir miyim dedim. Dökümü getirdikten sonra fotoğrafını çekip Dexter’a gönderdim ve o da çok şaşırdı.

Parayı bir şekilde ödedik ve Harold’u evine götürdük.

Kasım

18 Kasım 2023

Sıkıcı bir cumartesi günü. Uyandığımda neredeyse öğle vaktiydi. Bir şeyler yedikten sonra komşu geleceği için hemen temizliğe başladık. Gece hava fırtınalıydı, balkondaki büyük zeytin saksısı rüzgardan ayn yatmış, bizi bekliyordu. Etrafındaki küçük bitkiler de bizim gibi uyuyakalmış olmalı ki hala yan yatmış dikilmeyi bekliyorlardı. Arkadaşım onu düzeltirken ben de yeri süpürüyordum. Temizliği tam bitiriyorduk ki üst komşu geldi, bizimle bir şey konuşacakmış. Haber vermeden geldiği için arkadaşım sinirlendi ve bir on dakikaya hazır olacağını söyledi. On dakika sonra da adam geldi, ben odamdaydım. Birlikte yukarı çıkıp üst kattaki boş daireye bakmışlar.

Bir önceki gün, arkadaşım üst komşunun bir konuyu konuşmak için geleceğini söylemişti. Ben de kendisine salondaki daha önceden ev sahibinin yıkmış olduğu duvardan bahsedeceğini söylemiştim – ki öyle de oldu. Adamın üst katında o duvarın yıkıldığı yere çoktan konstrüksiyon yapmışlar, sağlamlaştırmışlar. Üst komşu da kendisinin de yaptıracağını, bizim de yaptırıp yaptırmak istemediğimizi (daha doğrusu yaptırmamız gerektiğini) söyledi. Bence de yapılması gerekiyordu, o kadar deprem olaylarından ve uyarılarından sonra binanın ne durumda olduğunu bilmeden yaşıyorduk. Aklımdan hep binanın ne kadar güvenli olduğu düşüncesi geçiyordu.

Arkadaşım eve gelip durumu anlattıktan sonra birlikte tekrar yukarı gittik. İki üst katta, boş olan dairede o konstrüksiyonu yapmışlar demiştim, ustalar da oradaydı. Onlarla durumu konuştum. Adam binanın kolonlardan yapılmadığı, seri şekilde demirlerden örüldüğünü söyledi. Böyle deyince ben biraz daha tırstım. Bizim yapmamız gereken şey, bir mimar tanıdığı çağırıp bina hakkında düşüncesini sormak. Ayrıca depremle ilgili birini de çağırmamız, binanın sağlamlığını sordurmamız gerekiyor.

Bunlar aklıma gelince moralim daha da bozuldu. Normalde çalışacaktım, yapılması gereken bazı işler vardı ama onlar da kaldı. Sonrasında sadece bilgisayara baktım, kedi vardı, biraz da onunla ilgilendim.

Bu ülkeden de insanlarından da nefret ediyorum.

Kasım

16 Kasım 2023

Bu hafta çok yorucu oldu diğer haftalara nazaran. Müşteri lokasyonuna gittik, sabahtan akşama kadar toplantılar, yapılması gerekenler vs. derken canım iyice çok sıkıldı yine. Bu kadar çalışmaya değer mi bilmiyorum. Bazen bırak hepsini çek git demek geliyor içimden. Bu can sıkıntısının bir diğer nedeni kendimi yalnız hissediyor olmam da olabilir.

Eylül

10 Eylül 2023

Günlerden pazar ama çok sıkıcı bir pazar. Her hafta içi, özellikle perşembe ve cuma günü, hafta sonu ne yapacağımı düşünmekle geçiyor. Fakat ne hikmet ki hafta sonu geldiğinde herhangi bir şey yapmıyorum. Hatta hiçbir şey yapmıyorum diyebilirim. Hafta sonu sporla yemek arasında koştura koştura Almanca çalışabilmek için Starbucks’a gidiyorum, hatta bazen sıra olduğunda ve kahvemi geç aldığımda da söyleniyorum sadece bir saatim kaldı diye. Hafta sonu da böyle hiçbir şey yapmadan bomboş geçiyor işte.

Bugün ne yaptığımı en azından yazayım. Gece geç yatmıştım (saat üç gibi), sabah saat onbir otuz gibi kalktım. Kahvaltı yaparken biraz haberlere baktım. Evi temizledim ve biraz daha internete baktım. Hafta içi o kadar plan yapıyordum ya, öyle bomboş takıldım internette. Fethiye Hanım Hanım’ı aramam gerekiyordu, onu da aramadım. Annemlerle konuşacaktım ama onlarla da konuşamadım. Hiçbir şey yapmamanın verdiği tembellikle yine yapmam gerekenleri de yapamadım.

Bir ara bizim sokakta davullu zurnalı gelin alma töreni yapıldı. Bu tip olaylardan o kadar nefret ediyorum ki. Adamlar geliyor bangır bangır sokağın ortasında, zaten aşağıda konuşanların ne dedikleri bütün katlarda duyuluyor, o kadar yankı yapıyor binaların arasında. Eski adetlerle yapılan işlerden nefret ediyorum ama burada yapılandan iki kat nefret ettim. Yaklaşık beş altı gün önce, yabancının biri arabasını düzgün parketmediği için binalardan bir tanesinin oğlu arabayı hemen arkasına çaprazlamasına park etmiş. Adam çıkmak istediğinde üç kez kornaya bastı. Binalardan birinden “kornaya basma lan” diye bir ses duyuldu. Sonra pencereden dışarı baktığımda, çapraz parkeden kişi geldi, ki genç bir çocuktu, İngilizce durumu kaba bir şekilde anlatmaya çalıştı. Sonra bir şeyler oldu ve bir baktım herkes aşağıya inmişti. Abartmıyorum, yirmi otuz kişi vardı aşağıda. Epey bildiğin kavga ettiler. Neyse, “kornaya basma lan” diyen insanlar bugün davullu zurnalı düğün ile gelinlerini götürdüler evden. Giderken de araçların kornalarına basa basa gittiler tabi… Bu Türkler bu kadar iğrençler işte. Bunlar ilkelliği beni resmen öldürüyor… Bir ülke bu kadar cahil ve medeniyetten uzak olabilir… Hani en gelişmiş ülke biz olsak, bizden iyi bir ülke olmasa ve elimizdekiler bunlar olsa hadi neyse de, ulan Almanya, Fransa gibi ülkeler var, siz neden örnek almıyorsunuz orada yaşan insanları, onların yaşayış şekillerini? Adamlar unlarını eleyip eleklerini de asmış insanlar, medeniyetten nasibini almış insanlar, onları örnek alsanıza gerizekalılar… Yok ya, bir bok olmaz bu ülkeden.

Benim gitmem lazım bu ülkeden.